48.Simit&Çay Programı 07 Mayıs 2025, 11:01

Evet, 48. Simitçay programımız, bugün konumuz aslında tavfuk olan sevgili avukat abisi Seyfi Çakır'a Kursay Günal Hoca ama aynı zamanda bugün 3 Mayıs. Evet, bugün Tübriyat Türkçülük ve Türkçülük Günü.
Hocam, bilinçli yapılan bir çalışma değil ama tavuk, tavuklar da güzeldir. Hocam, hoş geldiniz öncelikle. Hoş bulduk.
Hoş bulduk, sağ olun. Düşünce Kulübü'nün bundan sonra da bu şekilde programımız devam edecek inşallah. Türkçülük Günü de Türk Şamiliyeti'ne ve dünyadaki bütün Türklere hayırlı ve uğurlu olsun diyeyim.
Nice yüzyıllarca Türkçülük Günlerinin kutlamalarını diliyorum. Evet, bugün bir farklı konuyla başlayıp sonra konumuza sözü bırakıp sözü bitirinceye kadar, son cevap önüne kadar da sözü onun. Tüm Demokrasi Uzlaşma Grubu'nun bir çalışması vardı.
Ben çok paylaşmamamadığım ilk defa Demokrasi Uzlaşma Grubu'nun bir çalışmasını gönülde dinledim ve paylaştım. Hatta güzel şey değil, ilk defa bir konu çok güzel şeyler beyan etmesi. Ta seçim kurulardan başlayarak bugüne gelen süreci anlatarak, önümüzdeki günlerin karanlık değil, aydınlık olduğunu söyleyince benden aydınlık günler Türkiye'yi bekliyor diye bir paylaşım yaptım.
Öncelikle Türk'ün dünkü konuşmasında. Çünkü buradan gelen birçok konu hep karanlığı, hep Türkiye'nin geleceği, Türkiye'yle ilgili söylemlerinde korkunç bir dönem geliyor gibi bir imaj aldı. İlk defa bir konu böyle çok aydınlatıcı.
Söylediğini biz de anladık, anlayacak şekilde gördüm. Ondan dolayı da teşekkür ediyorum kendilerine. Hocam konu, program şöyle.
Sözünüzü veriyorum size. Yoruluncaya kadar konuşabiliyorsunuz. Bu saat 2, 3, 4, 5 olabiliyor.
Yorulduğunuzda sonrasında, o saatten sonra da soru cevaba geçiyoruz. Sabah namazını. Ne kadar vaktiniz var? Evet buyrun söz sizin.
Ben Google'da buldum. Eyvallah. Eyvallah sağ olun.
Teşekkür ederim sevgili arkadaşlarım, dostlarım. Şimdi Ercan Bey'in istediğin kadar konuşabilirsin cümlesinden bir anımı anlatarak başlayayım da çok uzun konuşmanın sıkıntılarını söyleyerek. Ben iki kere Aydınlar Ocağı başkanlığı yaptım.
Bir, 1991'li yıllardan işte o 28 Şubat sürecinin sıkıntılı dönemlerinde. İçinizde bazı arkadaşlarımız bilirlerim başörtüsünün zamanı. Bir de işte birkaç yıl önceden başlayarak şimdiki görevim.
Önceki görevim zamanında şeyi davet etmiştik bir gün, Ali Coşkun'u. Ali Coşkun'u bilenlerimiz vardır içimizde. Eski devlet planlama teşkilatında yetişmiş devlet bakanı.
Onun bir anısını anlatmıştı kendi anısını. Ben de burada onu anlatarak başlayayım. Şimdi Ali Coşkun devlet planlama teşkilatı kurduğunca devlet bunları çeşitli illere göndererek görevleri devlet planlama teşkilatının amacını ve fonksiyonlarını anlatıyorlar.
Ben de diyor bir ile gittim diyor. Akşam tabii bütün bürokratlar başta vali olmak üzere belediyeden falan herkes katılmak zorunda dinleyici. Konuşmamı bitirdim sonra soru faslına geçtik.
Soru faslına geçince anlaşılmayan bir konu var mı diye şey ettiğimde her seferinde diyor arkada birisi anladık efendim işte tamam efendim filan. En sonunda şehri valisi dayanamıyor. Anladık tamam efendim diyen arkadaş valinin koruması yani orada müstahdem görevli birisi.
Vali en sonunda dayanamıyor. Her seferinde anladık efendim diyince Osman efendi ben valiyim diyor. Anlamadım diyor.
Sen diyor ne anladın diyor. Yani anlat bakayım. Ya efendim diyor bir şey anlamadım ama şimdi anlamadık dersek bu adam bir daha konuşur.
Onun için anladık dede bir an önce bitsin misali. Şimdi eyvallah teşekkür ediyorum. Arkadaşlar ben kısaca kendimden bahsedeyim.
Ondan sonra sohbet kısmına geçelim. Ben aslen Malatya doğumluyum. Lise yıllarıma kadar Malatya'da okudum.
Daha sonra İstanbul'da akademi olan daha sonra Marmara Üniversitesi'ne çevrilen İstanbul İktisat ve Ticari İlimler Akademisi'nde okudum. Dört yıl orayı bitirdim. Sonra hukuk fakültesine gittim.
Hukuk fakültesine o dönemlerde akademiden yatay geçiş vardı. Ancak benimkini kabul etmediler. Müracaat ettim.
O zaman babam müteahhit olmadığı için bir milletvekili tanıdığım da yoktu. Mecbur kaldım. Üniversite sınavlarına girdim.
Ve İstanbul Hukuk Fakültesini kazandım. Sonra da Hukuk Fakültesine devam ettim. Hukuk Fakültesi benim aklımdaki okuldu.
Fakat Şişli Siyasal Bilimlerde okurken o dönemlerde Ülke Ocakları içerisinde faaliyet gösteriyordu. Okulda sayım çok azdı. Arkadaşlarımı bırakıp terk etmemiş bir insan pozisyonuna düşmemek için dört senedir okudum bitirdim.
Pişman mıyım? Değilim. Sonra da Hukuk Fakültesine gittik. Orayı da bitirdim.
Ve şimdi Bursa'da kırk yıla yakındır avukatlık yapıyorum. Öğrencilik yıllarım Ülke Ocakları içerisinde geçti. On iki ay öncesi.
Her gün sokaklarda onlarca insanı gördüm. Sağcı solcu diye birbirini öğrencilerden başlamak üzere. Daha sonra böyle işçilerin ve memurların da katledilmeye başlandı.
Hatta ülkenin başbakanlık yapmış kişinin bile vurulduğu hatırlarsınız. Belki yaşlı olanlarınız. Nihat Erim'i kastediyorum.
Öyle bir ortamda öğrencilik yaptım. Ben de on iki aydan önce iki kere tutuklandım. Cezaevinde yattım.
On iki ay önce hakkımda tutuklama kararı verildiğinden Bursa'ya bir şekilde kaçarak geldim. Geliş o geliş. Hatta içinizde tanıyanlar vardır.
Ben o zaman Bursa'yı çok fazla bilmiyorum. Akrabalarım çoğu İstanbul'da tekstil işleriyle uğraşıyorlar. Bana bir koliyle işte ürün gönderiyorlar.
Böyle tişört gibi şeyler pazarlarda satıyordum. Pazarlara giderken de rahmetli halı ticaretiyle uğraşan bir Akbahçe'de meclis yerliği yapan Abdullah Karadağ vardı. Allah rahmet eylesin.
Abdullah da o zaman pazarlarda halı satardı gününün. Onun arabasıyla giderdi ama ben tabii arandığımı söylemiyorum. Arandığımı söylesem kimse bana selam vermeyecek.
Farklı bir kimlikle ve iki üç sene burada böyle kaçak gezdikten sonra hakkımda tutuklama kararı kaldırıldı. Kaldırıldıktan sonra da İstanbul'a dönmedim. Çünkü Bursa'yı sevmiştim bu arada.
Yani Bursa güzel, medeni bir şehirdi. Çalışan için imkanları geniş olan bir şehir olarak görmüştüm. Ama... Desene Bursa'yı aslında yenge.
Evet, onu da söyleyeyim. Benim eşim okul arkadaşım. Ben siyasalda okurken o da İstanbul Üniversitesi İktisaf Vakitesi'nde okuyordu.
Eşim de. Yani benim o yıllarda kız arkadaşımdı. O da Burhan olduğu için.
Sonradan da evlendik, Bursa'da kaldık. Kalış sebeplerinden biri olur ama... Esas ben etkileyen bir başka şeyi söylemek istiyorum. Bir gece saat iki eve gelirken... Bir işçi taşıyan servis otobüsü gördüm sokakta.
Ben eve gidiyorum. Otobüs durdu. İçinde bir kadın indi.
Tek başına ve orada bir ara sokaklardan evine gitti. Gece saat iki. Bu çok dikkatimi çekti.
Dedim ki... Ya gece saat ikide bir şehirde bir kadın... Servis otobüsünden iniyor ve evine tek başına gidiyorsa... Burası medeni bir şehirdir diye düşündüm. Bir daha gibi İstanbul'da eski arkadaşlarıma... Yine eski maceralara girmenin anlamı yok. Otur oturduğu yerde diye burada kaldım.
Ve burada kendimce MHP'de siyaset yapmaya çalıştım. Ama olmadı. Bir türlü beceremedim siyaset yapmayı.
Çünkü... Yani... Bilemiyorum. Bir türlü beceremedim. Boyunum zayıf.
Ama siyasi elpazenin her kesimde olan arkadaşlarla çok yakın ilişkilerim oldu. Özellikle Muhammed'in karakteri ahlakı olanlarla dostluğumu devam ettirme gayretim çok oldu. Bunun bana kazandırdıkları da oldu.
Kaybettirdikleri de oldu. Ama mutlaka ben kazandırdıklarımın daha fazla olduğunu düşünüyorum. Rahmetli Hasan Celal Güzel ile çok burada birlikte mücadelemiz de oldu.
Hatta kendisinin etrafında birçok insanın nasıl o partiyi, genç partiyi uzan ele geçirirken... Buradaki il başkanları dahil hepsinin kendisini nasıl hissettiklerini... Sonra da rahmetliyi anma toplantılarında onunla ilgili güzel anılarını nasıl anladıklarını gördükçe... Bu yarabbim 200'lülerin arasında siyaset yapmamış olmanın da bir ayrı güzelliği var diye düşünüyorum. Şimdi yine onunla ilgili bir anımı anlatayım. Bu milletvekili bakanıyken ben yine o dönem ayınlar hoca başkanıyım.
Ursa'da bir şey düzenlediler. Anaklılar bir eşleriyle birlikte... Bir de sağ kesimde ezilmiş bir şey vardır. Onu atmak için de olsa gerek.
Toplantı düzenlediler. Biz de gittik eşimle birlikte oturuyoruz. Bu Kervansaray Oteli'nin restoranını da yaptılar.
Bir saat geçti hale gelmedi rahmetli bakan. Bir saat geçti gelmeyince yemek servisi başladı. Yemek servisi başladı.
Yemekler, tabaklar servis yapıldı. Bakan geliyor dediler. Bakan salon boşaldı.
Tabii kimse kalmadı. Eşim de gayri ihtiyari kalktı. Dedim ya otur dedim.
Yemek gelmiş artık kim gelirse gelsin. Vaktinde gelsin. Zaman konusu içeride konuşuluyor diye.
Ben kalkmadım. Eşimi de müsaade etmedim. Kalkmadı.
Salonda bir ikimiziz. Kelayla kuşu gibi. Bakan içeri girerken tabii.
En önde o girdi. Arkasında partililer. O zamanki anaplılar.
İl başkanı da başta olmak üzere. Bizim yanımızdan geçerken Baktık ki iki tane adam oturmuş. Yemiyor.
Yemiyordu zaten. Bekliyordu. Daha önceden de bir tanışıklığımız olduğu için Kusura bakma özür dilerim.
Şurada şu oldu. Burada bu oldu. Mazeretini sıralayarak anlattı.
Ben de önemli değil dedim. Yemek servisi yapıldığı için kalkmadı. Kusura bakmayın dedi.
İyi ettiniz. Sonra Anaplı başta olmak üzere. Daha sonra yemekten sonra o anaplı Bursa'daki ne kadar arkadaş varsa Hepsi yanıma geldi.
Dediler ya Ali'cim Bakamla ne konuştun öyle uzun uzun. Dedim ya bakam bana dedi ki Ali Bey bu kadar yalakanın Arasında ne işin var senin? Dediler. Şaka yaptım tabi ama Arkadaşlar ben şimdi Kafama silah dayasanız Babasını gidip terminalden Almayan adamların Memleketine geldiğinde İdengöl yoluna dizilip Filan milletvekili filan bakan filan Bilmem ne geliyor diye Oraya götüremezsiniz.
Türkeş geliyor deseydiniz de Eskiden gitmezdi. MHP'deyken de böyleydi. Şimdi böyle olunca da siyaset Yapamıyorsunuz.
Zor oluyor tabi. Bu yapılmasın demiyorum Yapsın ama biz yapmayanlardanız. Dolayısıyla Siyasette başarılı Olmanız o zaman zor oluyor.
Yani sürü şeyine Uyacaksınız ya da hürriyetinize Düşkünseniz Sürüden ayrılacaksınız. Sürüden ayrıldığınız zaman yalnız kalırsınız. Yalnızlığı göze Alabiliyorsanız tabi Hürriyetinizi, özgürlüğünüze düşkünseniz Bunu yapabilirsiniz.
Ama bunun en önemli şeylerinden Bir tanesi de Ekonomik olarak Sıkıntınız Olmaması lazım. Ya da rızkın Allah'tan geldiğine Çalıştığınızda da verileceğine inanıyor Olmanız lazım. Ben zaman zaman Buna samimi olarak inanan Birisiyim.
Ben çalıştıkça, yani bugün avukatlık Yapıyorum, geçiniyorum ama Bir şey olur avukatlık yapamazsam Gider pazarda limon satarım. Çoluk çocuğumu geçindiririm diye Düşünen bir insanım. O sebeple Öyle ekonomik olarak da Aman işte Şu olsun bu olsun gibi Dertleri olmamıştır.
O sebeple birçok yerde Rahatımdır. Ama tabi içinde Bulunduğum bu Topluluklar daha çok Böyle siyasi elpazeni Sarı diyelim. Burada kaçak Gezerken de tabi nereye gideceğiz ki Camiye gidiyoruz.
Camiye gidince de Her cemaatten insanla karşılaşıyoruz. Buradaki birçok cemaatle Süleymancılardan işte o zaman Nur cemaatinden veya işte Daha sonra FETÖ'cü olan insanlardan Fetullah'ın cemaatinden Birçok insanla yakın ilişkilerim Oldu. Arkadaşlıklarım oldu.
Dostluklarım oldu ama Hepsinde böyle bir ağıza Gördüm yani. Mesela niye Biraz önce sevgili Ercan Kardeşimin söylediği şeyden bahsedeyim. Konuda konuyu atlıyor.
Kusura bakma yani bir Dağını koruyor. Kursada kurulmuş olan bir Demokrasi ve uzlaşma grubu diye bir grup Var. Bu grubun kurucularından Birisi de ben.
Yüksel Baysal. Ben Tahsin Bulut. Aklıma gelen İsimleri söylüyorum.
Kim vardı? Gıyasettin Bilgör. Hayrettin Çakmak. Böyle bir grup var.
Şimdi bir anımı anlatacağım size. 28 Şubat Süreci. Bir toplantıda Doktor Murat Kaçar vardı.
Halen grupta mı? Bilmiyorum. Başörtülülere Ağır hakaretler geldi. Yok.
İsmini söylemekte Mazlum görmüyorum. Eyvallahım da yok. Söylediğimi yalan diyorlarsa Adresim belli, yerim belli.
Başörtülere böyle Hakaret edince en sonunda ben dayanamadım. Buna aynı şekilde cevap verdim. Demin içeride Dedik ya niye ülkücüsün? Hani köpülüklere karşı Kalbiyle, diliyle Muğzeden değil.
Biz eliyle Mücadele eden kesiminde olduğumuz için Ülkücüyüz diyordum. Ben de ona cevap verince Tabii o öfkeyle Döndüm bir de kendime yakın buldum Arkadaşlara sinirlendim. Dedim ya arkadaş Benim eşimin başörtülü Değil.
Kızlarımın da başörtülü Değil. Sizin karınızın başörtülü Kızlarının başörtülü Karınıza kızınıza Adam hakaret ediyor Siz adama sırıtarak bakıyorsunuz dedim ya Başlarım sizin demokrasinize de Uzlaşmanıza da mutluluğunuza da Böyle bir demokrasi böyle bir uzlaşma Olmaz. Fikirlere saygı Gösterme diye bir kavram yoktur.
Hak geldi vapur zayi oldu. Böyle bir şey yok kardeşim. Doğru fikir vardır.
Doğru fikirlere saygım vardır. Ama saçma sapan Ahlaksızca bir kısım Merkezlerden yönetilen Fikirlere de saygım yoktur. İnsanlara saygı gösterebilirsin.
Bunu anladım ama Kimse de benim Başörtüme, inancıma, inandığım Değerlere Hakaret edecek. Ben de uzlaşıyorum Diye. Efendim demokrasi bu demokrasi Nasıl nenen bir şeyse Nedense hep Müslümanların tepesinde Balyoz oluyor.
Haçlı devşirmelerinin elinde de Silah oluyor. Bu şeylerin Bizde yarattığı tahribatı Baktığımda işte Altında maalesef halen Ezilmişlik ve fakirlik Kültüründen kurtulamamış Muhafazakar kesimin halen onu Görüyorum. Halen görüyorum.
İşte bu ülkede çok sevdiğimiz İşte takdir ettiğimiz insanlar Bakıyorsunuz ki Bu milletin dinine, diline Kız kardeşlerine küfreden insanları İşte isim vereyim. Ülkenin Kültür Bakanı Fatih Altaylı denen bir adamla oturuyor Yemek yiyor yani Başka bir şey yapmana gerek yok yani Başka hiçbir şeye gerek yok Şimdi Bu bize de sirayet eden Bir hastalık ve kimse bunu da Dile getirmiyor. Getirmek istemiyor Halimizden memnunuz İşte bu özellikle siyasetçilerin Şimdi önünde Şehir dernekleri de benzeri bir şeydir O da yani Herkesinden insanları topluyor Dünyasına.
Ben kendim Malatyalıyım Malatya dernekleri diyelim Ya adamın kendine zikrine bakmıyor Adamın ahlakına bakmıyor Malatyalı o Derneği müyessesin Siyasi baskı grupları oluşturuyorlar Bunlar aslında sivil toplum kuruluşu değildir Bunların Vatı anlamında Sivil toplum kuruluşu denmez bunlara Bunlar sadece siyasi Menfaat gruplarıdır. Örgütlerdir İşte buna benzer şeylerdir Bunları yönlendirmek kolaydır Demokrasilerde zordur Bunları mesela son günlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Hakkında yapılan soruşturmalarda da Görüyorsunuz. Sosyal medyada Görüyorum.
Üzülüyorum ve acıyorum Mesela tanıdığım bir sürü Trabzonlu arkadaş, ülkücü Hepsi can siperhane Ekrem İmamoğlu'nda daha fazla ekremci Olmuşlar. Şimdi Ya arkadaş bunu yaptıran nedir size? Yani bununla Hemşerisiniz anladım hemşeri olabilirsiniz Ama başka bir Etnik ve inanç birlikteliğiniz mı var? Yani bunu da anlayamıyorum Eskiden solcular da Daha namusluydu aslında Eskiden bizim gençlik yıllarımızda Solcular kendi fikirlerince Aslında çoğu da anti kemalisti Mustafa Kemal'e karşıydılar Burjuva diyorlardı. Mesela Türk demiyorlardı Kendilerine Türkiye'li diyorlardı Ama bugün solcuların hepsi faşist olmuş Hepsi kemalist olmuş Din İslam karşıtlığı Üzerine kendilerini İnşa etmişler ve bizim gibi Muhafazakarlar Kendilerini böyle Uzlaşma, birliktelik Fikirlere saygı maskeleri altında Nemalanıyorlar Kendilerini güçlendiriyorlar Ve bu şekilde gidiyorlar Maalesef Bizim Bizim şöyle diyeyim Müslüman kesim ise Bunların karşısında İktidar olmasına rağmen aciz kalıyor 23 yıldır 23 yıldır bu ülkede İktidar olmanıza rağmen Birçok şeyi kıramıyorsunuz Aşamıyorsunuz Vesayet odaklarını 15 Temmuz'da birçoğunu Darmadağın etmenize rağmen Ülkenin başına bela olmuş 100 yıllık kemalizm Vesayetini kaldırmaya Cesaret edemiyorsunuz Cesaret edemediğiniz için de bugün Kıbrıs'ta görüyorsunuz işte Muhalefet partisinin Kardeş partinin dediği partinin mensupları Sokağa çıkıyorlar Başörtülü kızlara işte Aynı geçmişte Türkiye'de olduğu gibi Muhamelede bulunuyorlar Ve bugün orada yapılan Teknofest'i Protesto ediyor oradaki uzantıları Kemalistler ve protesto Bunun sebepleri nedir? Bunlar çağdaş bir Etkinlik olmadığı Çağdaş etkinlik nasıl oluyor? Direkt dansı yaparak mı oluyor? Halen senin yönettiğin ülkede 23 Nisan bayramlarında Direkt dansı yapılıyorsa Oturup kendini sorgulaman Gerekir.
Bunun sebepleri nelerdir? Niye böyle oluyor? Ve bunlar nasıl oluyor da halen sokaklarda İşte İslam'a saldırıyor, dinimize saldırıyor Kutsal değerlerimize saldırıyor Efendim bunların kalkıp Aynı şekilde birçok Karşılık verelim de demiyoruz. Hukukçuyum ben Yapılacak şeyler Vatandaşlar kendileri bilir ama Şunu demek istiyorum. Bunun altında yatan sebeplerin Birçoğu Köy kültüründen, kent kültürüne Geçemeyen Bu aşamayı Sosyal açıdan, kültürel açıdan Geçemeyen arkadaşlarımızın Halen endişe ve korkularıdır Halen endişe ve korkularıdır Gazze'de görüyorsunuz Bir buçuk yıldır insanlık katlediliyor Orada Ülkemizde yaşayan insanlar Halen sokakta iki tane köpeğe gösterdiği Hassasiyeti Hassa iki köpek bugün sabahleyin haberlerde Yine gördük.
Adamın birisi İşte bir köpeğe zeki Bizim dinimizde hayvana Kötü davranmak Tabii ki doğru değil. Bu bize uygun da değil Ama kardeşim yani Burada katledilen Gazze'ler için basit bir kahve Şeyini boykot etmeyen Bir nesil yetişmiş Halen siz Yalan tarihi okutuyorsunuz okullarınızda Halen bir işte Yakın tarihimizin Her tarafı Lozan'dan Başlayarak bugüne kadar gelin Yalan yanlış Üretilmiş tarihle dolu Siz Bir şey yapamıyorsunuz Bunlar için de bir şeyler yapmak lazım Ben kendi adıma söylüyorum İktidarın birçok şeyinden memnun değilim Yani son zamanlarda Hatta sevgili Ali Moğol'la Salih'le sık sık konuşuruz Seçil zaman önce muhtemelen söylemişimdir Kendi kendime Şunu demişimdir Ya Recep Tayyip Erdoğan AK Parti'den ayrılsa Dese ki lan sizden bıktım Çok özür dilerim biraz argok kullanıyorum Mazur diyorum ben Sizden bıktım Sizi taşımaktan bıktım Ben ayrıca tek başıma seçime giriyorum Dese vallahi illa %60'ın üzerinde Oyalırdım Şurada bakın etrafınızda bakın Bu iktidarın mensupları Bu iktidarın Gücüyle bir kısım Makamlara mevkilere gelenler Şöhrete ulaşanlar paraya ulaşanlar Bilmem ne yapanlar Sosyal medyada bir tek kelime yazmıyorlar Basında bir tek kelime Yazmıyorlar Benim paylaşımıma bakıyorum AK Parti'de Milletvekilliği yapmış bir arkadaşım Belediye başkanlığı yapmış arkadaşım Bana özelden mesaj atıyor Diyor ki Ali'ciğim diyor ya o yazdıkların Haklı tebrik ederim Bana ne tebrik ediyorsun be kardeşim Yazsana altına evet ben de bu görüşteyim Bana özelden mesaj atıyorsun Hayatınız bununla geçmiş Bakın burada aranızda meslektaşlarım var Dilenler var benim Ben Recep Tayyip Erdoğan Siyasete atıldığı günden beri Kendisini Maddi manevi destekleyen bir insanım AK Parti'den de Kendi adıma ve çocuklarıma Bir liralık Fayda sağlamış bir insan değilim Allah nasiple Etmesin. Öyle bir derdim de yoktur Ama derdim Memleket, ülke ve vatan Derdidir Böyle bir şey olamaz Şimdi Bu hadiselerden Geldiğimiz noktaya Baktığımızda Muhafazakar kesim Bu üzerindeki ezikliği artmasa Bu millet daha çok çeker Yakın coğrafyamızda Mazlum milletleri görüyorsunuz Şu Gazze'de olanların Binde biri Hristiyan toprağında olsaydı ne olurdu? Dünya ayağa kalkardı Biz ne yapıyoruz? Efendim Dua edip duruyoruz Bütün yaptığımız dua Allah sana cihadı emrediyor Sen dua ediyorsun Söylenecek çok şeyler var Sevgili kardeşlerim Türkiye'de bu Son zamanlarda Konuyu değiştireyim Anayasa değişikliği gündemde Bir tek Hüda Park Kendilerini tebrik ediyorum Helal olsun Namuslu siyaset yapıyorlar Anayasanın değiştirilemez 4 tane maddesi varmış Bunlar konuşulamazmış edilemezmiş Biliyorsunuz bunların bir kısmı da 1980 12 Eylül dargası sonrası Kenan Ergen kaleme aldığı şeyler Mesela diyor ki Türkiye'nin Başkenti, dili Resmi dili Layık sosyal hukuk Devlet olması gibi Atatürk milliyetçiliğine Bağlı.
Ne demekse Atatürk milliyetçiliği Dünyanın hiçbir anayasasında Olmayan bir şey Bunların değiştirilemeyeceği Geçen akşam beni bir televizyon programına çağırdılar Orada artık dayanamadım CHP milletvekili vardı Dedim ki ben bu anayasanın Bir tane daha madde ekleyelim dedim Beşinci olarak Değiştirilemez maddelerinden biri de Şu olsun dedim Türkiye'de solcular, Cumhuriyet Halk Partililer Kemalistler Layıklar, gayrimüslimler Yargılanamaz, hakkında soruşturma Yapılamaz, ceza verilemez diye Ve bunu değiştirilemez Hükümler altına alalım dedim Hırsızlık yapanları bile soruşturamıyoruz dedim Ya devlet bahçeli hatırlar mısınız Aytaş Burak, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Adam hakkında bir yolsuzluk iddiası Oldu. Kolay Aydın'ı da Hatırlarsınız. Baygınlık Bakanıydı Adamları çağırdım İstifa edin dedim İstifa edin, akların geldin dedim O da Büyükşehir Belediye Başkanıydı Bütün MHP'ler sokağa dökülebilirdi Döküldü mü? Dökülmedi Hatırlıyor musunuz? Erbakan'ın partisi Allah'ın günü kapatıldı Bir tanesi sokağa dökülüp de Polislerin üzerine asil battı Maalesef Ama bunların hepsi Şöyle bir kompleks var Bunlarda.
Bu ülkeyi biz kurduk Her şey mübah Biz bu ülkede tecavüz edebiliriz Hırsızlık yapabiliriz Namussuzluk yapabiliriz ama kimse bize dokunamaz Halbuki bu ülkeyi de kuranlar da Onlar değil, kuranlar onlar. Ama şöyle Savaştan kaçanlar Bu ülkenin vatan evlatları Cihat aşkıyla cephelerde Şehit olup çocukları Memleketinde Sokaklarda Kimsesiz kalıp yetim Öksüz kalırken savaş kaçkınları Ankara'da toplanıp kurdukları devleti Şimdi de bizim devletimiz Diye sahipleniyorlar. Bu ülkede Ölen Cephelerde şehit olanların Çocukları.
Mesela ben Geçenlerde bir Konu oldu. Erzurumlu var mı aranızda Bilmiyorum. Erzurumlar böyle çocuklarını Sevmezler babalarının Birilerinin yanında.
Böyle bir Konu oldu. Tabii bunu böyle kültürel bir Şeyle, bilimsel Açıklamaya Giden arkadaşlarımız oldu. O işte Uzlaşmacı var ya o arkadaşlarla En sonunda dayanamadım Dedim ki bakın bunun sebebi nedir biliyor musunuz? Nedir? Dedim O yıllarda Sarıkamış'ta, Çanakkale'de Balkan cephelerinde Irak'ta, Filistin'de Şehit olan o kadar çok Şehit var ki sokaklarda Çocukları kimsesiz ve Yetim kalmış.
Kendi çocuğunu O çocukların yanında Sevmeye utanıyorlar.
insanların davranışıdır. Böyle bir dünya yoktur. Benim şu kitapta belki göreceksiniz.
Milli Eğitim Bakanlığının Çirmen Muharebesi vardır bu. Iıı bilir misiniz bilmiyorum. Yahya Kemal Bey adlının işte bin altı akınlarda çocuklar gibi şenlik bin altı o gün dev gibi bir orduyu yendik falan diye bir şiiri vardır.
Milli Eğitim Bakanlığı'nın müfredatında diyor ki mübalağa sanatına bir örnek olarak bu gösteriliyor. Ne demek bu? Yani mübalağa ııı olmayan bir şeyi olmayan bir şey üzerinden ııı sanat yapmak. Üstadın da belki daha iyi bilir.
Şimdi bu milli eğitim müfredatımızı kitaplarımızı yazan yedi yüz tane akıncı Lala Şahin Paşa Komutası'nda hatırımda kaldığı kadarıyla ve bugün Güneyistan topraklarında kalan Çirmen bölgesinde yedi yüz Türk akıncısının sekiz yüz veya yetmiş bin kişilik bir Haçlı ordusunu darmadağın ettiğini tarih bilen herkes yazıyor. Biliyor. Ama biz kendi çocuklarımıza diyoruz ki bu bir mübalağa sanatıdır.
Yani yedi yüz bin yedi yüz kişinin yetmiş bin kişilik bir orduyu darmadağın edip yenebileceğini hayal bile edemiyoruz. Ama Amerikan filmlerinde Rambo'ların efendim bir silahla koca bir orduyu ııı darmadağın ettiğini görüyoruz. Şimdi bunların hepsi ııı derdi bugünkü iktidarı yirmi üç yıl sonra hala bu dertlerimizin devam etmesi.
Öncesini anlıyorum. Rahmetli Kadir Mısıroğlu biliyorsunuz Yunan mezalimi diye kitap yazan adama, adama yıllarca ve halen devam eden alçakça bir saldırı var. Efendim keşke Yunan kazansaydı.
Adamın böyle bir cümlesi yoktur. Keşke Yunan kazansaydı diye bir cümlesi yoktur. Adamın şeyi şu makalesi, eğer Yunan kazansaydı diyor.
Şimdi eğer Yunan kazansaydı ne olurdu diyor Türkiye'den. Işte efendim harfleri değiştirirlerdi. Şapka giymeyenleri asarlardı.
Diye sıralıyor. Bu bize devrim diye yutturulan işte birçok şeyleri. Adamın söylediği bu.
Ben üzerinde ben önceki Aydınlar Hoca Başkanı döneminde de söyledim. Ben hep cümleyi söyledim. Yaklaşık bizim ııı Güneydoğu'da yaralanmış bir askerimizin hastanede Bursa'da Kemal Paşa'da olsa gene çok o zaman öfkelenmiştim yine.
Böyle biraz bu konuları konuşurken sinirlendim gibi. Iıı çocuğun askerimizin annesi hastaneye ziyarete gittiğinde oradaki görevler annesini hastaneye almamışlardı. Baş örtülü diye.
Bunu duyduğumda basın toplantısı yaptım hatta o zaman. Dedim ki bu asker Türkiye Yunanistan ile savaşa girseydi ve bu çocuk da yaralı olarak Yunanlıların eline esir düşseydi. Annesi de bir yolunu bulup Yunanistan'da bir sürü Türk var.
Itibarlı Türk var. Birini bulup da çocuğunu ziyaret etmek isteseydi o çocuğun annesine Yunan makamları izin verir miydi vermez miydi? Bu dediğim hadise bundan yirmi sene önce Türkiye'de oldu. Sen çocuğu Güneydoğu'da ııı teröristlerle vatan hainleriyle savaşacak şehit olacak annesini bilmem nereye almayacaksın, yaralanacak başörtülü diye annesini hastaneye almayacaksın, ondan sonra layıkız.
Ne layıkı? Hangi layıklığı? Bugün o isimlerini zikretmeyen yine o uzlaşma grubunda bugün onlara biraz fazla takıldım, özür dilerim. Bir arkadaşımız bir gün bana Bursa'nın bile böyle iki üç kitap yazmış birisi bu. Dedi ki ben dedi layıkim dedi işte.
Dedim nasıl? Ben dedi bütün dinlere eşit mesafedeyim. Dedim oğlum sen Müslüman değilsin açıkça söylesene. Yani ne kıvırıyorsun? Ne demek ben bütün dinlere eşit mi? Hadi ben dedim.
Bütün dinlere eşit mi? Layıkmış. Öyle bir öyle bir saçmalık yok dedi. Ya bunların beyinlerini çıkartmak için saman koymuşlardı.
Ve bir de bunlar kendilerini çağdaş, aydın, ilerici, bütün vasıfların üzerinde topluyorlar. Muhafazakar kesime de ııı sürü, koyun, Akbaki'ye oy verenler. Ya böyle bir nasıl bir dünya içerisindeyiz? Bu nasıl bir algı yönetimidir? Bu nasıl beyin ve zihin kontrolüdür? Bunu anlamak mümkün değil yani.
Takip edebiliriz mi? Dün Trump'ın açıklaması vardı. Dinle Doğru. Doğru.
Bakın özür dilerim uzatıyor muyum? Arkadaşlar bu yirmi sekiz Şubat sürecinde bir tartışma daha vardı. Aramızda hukukçu arkadaşlar da var. Mecellede ııı bu ııı işte ııı Osmanlı'yı kötüleyecekler ya mecelleyi.
Efendim iki hukuk varmış. Bilmem ne böyle. Yine bir televizyon programında ııı Bursa'da bilinen ııı Zevat ııı kesinden birileri ııı televizyonda tartışıyoruz ve bunu sürekli söylüyorlar.
O dönem ııı Türkiye'nin ünlü hukukçularının da dilinden o zaman söylediğini de söylüyorum. Osmanlı zaten sizin layık dediğiniz sistemi yıllar önce İslam hukuku zaten getirmiş. Orada özel hukuk alanında ııı Halil de burada.
Diğer avukat arkadaşım nereye gitti? O da buradadır bilir. Iıı Osmanlı'da her dine mensup olan kesimi, cemaatleri evlenme, boşanma, nişanlanma gibi özel hukuk alanına giren alanlarda kendi hukukuna tabi kılıyor. Yani diyor ki bir Hristiyan vatandaşı sen kendi dininde nasıl evleniyorsan öyle evleneceksin, boşanacaksın, canlanacaksın ve buna ilişkin işte nafaka varsa veya velayet işte çocuk, tazminat ne varsa yani bunları kendi hukukuna, Musevi kendi hukukuna, Müslüman da kendi hukukuna.
Ya yeryüzünde böyle bir hukuk sistemi var mı? Var mı? Yok. Siz bu hukuk sistemine ulaşmanız mümkün değil. Ama siz bugünü Osmanlı'yı kötülüyorsunuz.
Niye kötülüyorsunuz? Çünkü Müslüman oldukları için. Çünkü Allah'ın emirlerine, Kur'an'ın ııı buyruğuna hareket uygun. Bize göre tabii son iki yüz elli yılımız biraz sorunlu ama yani ııı olsun yine de niyetlerinin bu olduğunu biliyoruz.
Bakın Kadir Mısıroğlu'nun demin söylediğim şeyde dilimizi değiştirirler dediğinde bir örnek size anlatayım arkadaşlar. Bunu hukukçu olan hakim, savcı, avukat arkadaşlarımı böyle ııı bulunduğu yerlerde bu tip konular açıldığında her zaman söylüyorum. Rahmetli Turgut Özal ııı Osmanlı arşivlerinin başına ııı Ahmet Akgündüz diye bir hoca vardı.
Ismini duydunuz mu bilmiyorum. Şimdi yurt dışında galiba. Iıı evet Ahmet Akgündüz'ü getirmişti.
Ahmet Akgündüz Osmanlı arşivleri devleme kurulunun başındayken ııı Osmanlı ııı şer'iye sicillerinden bazılarını inceliyor ve üç çiftlik bir ııı eser yayınladı. O tarihte de bu ilgili çetmiş satın almıştık, okumuştuk. Iıı orada bazı ııı şer'iye sicilleri dediğiniz Osmanlı dönemindeki ııı mahkeme kararlarını ııı derlemiş, ilginç olanların.
Şimdi ııı dilimizle harfimiz yok edildiği için biz bu kaynaklara ulaşamıyoruz. Atalarımız mahkemelerde nasıl yargılama yapmış, nasıl kararlar vermiş bilmiyoruz. Bilmediğimiz için de ııı bugün geliyor bana işte ben hukukçu olduğumu bilen herkes diyor ki abi diyor Türkiye'de adalet yok işte yok tabii.
Ben adaletin olmamasının sebebi ben miyim? Kemalist rejim. Hem yetiştirdiniz bu memlekette bu kadar kemalist, laik efendim İslam karşılıklı topluluk insanları saldınız milletin içine verdiği mahkeme kararlarında vicdanının sızlayıp sızlamadığını bana soruyorsunuz. Bunu yaratan sizsiniz.
Osmanlı mahkemelerde verilmiş bir tane kararı söyleyeceğim şurada. Bunu unutmayın. Olduğunu gördüğünüz yerde de anlatın.
Adalet yok diyenlere. Ve adaleti bugün bu hale getirenlere. Arkadaşlar Gaziantep'te tarihin içinde hatırlayamayacağım isimleri bir külliye inşa ediliyor.
Cami asıl amaç. Cami yapılıyor. Camiyle birlikte biliyorsunuz aş evi işte ııı şeyler hamam gibi bir bütün ııı Osmanlı'da hep böyle yapılır zaten.
Böyle şimdiki gibi bir yere bir cami yapıp altına dükkanı açmıyorlar. Orada ııı bu iş ııı güzel, estetik, estetik her şeyle mimarisiyle ııı bir sanatta ııı eser olan bir külliye yapılıyor. Ve hamamı bugünkü İstanbul'da yapıldığı gibi ihalelerle de değil hak ve haktariyete uygun ihaleyle ihale ediliyor.
Hamamın işletmeciliği. Ve en yüksek parayı Gaziantep'te yaşayan bir museri veriyor. Osmanlı vatandaşı.
Bu seviye verilince hamamın işletmesi Müslümanlar diyor ki ya arkadaşlar camiye ait külliye içindeki hamam olur mu diyor. Gidiyorlar, valiye baskı yapıyorlar. Valide diyor ki ya haklısınız diyor.
Olmaz diyor. Iıı bu seviden alıyor. Ikinci sırada olan Müslüman'a veriyor.
Hamamın işletmeciliğini. Hamamın işletmeciliğini ikinci sırada olan Müslüman'a verince Musevi giriyor kadıya, valiyi şikayet ediyor. Kadı tarafları dinliyor ııı ama o da halkın baskısına dayanamıyor.
Iıı diyor ki valinin kararı doğru. Musevi'den alınıp işte şeye verilmesi doğrudur diye karar veriyor. Bunun üzerine Musevi Osmanlı vatandaşı Kazasker Divanı'na müracaat ediyor.
Kazasker Divanı arkadaşlar bizim on sene önce Türkiye'de hayata geçirdiğimiz istinaf mahkemeleri gibi. Yani ııı başkent İstanbul'da ııı Gaziantep arasında bir ara mahkeme istinaf mahkemesi görevini görüyor Kazasker Divanı. Kazasker Divanı'na şikayet ediyor.
Valiyi ve kadıyı. Kazasker Divanı'nın kararı bugün bana dünyanın en modern ülkesi neresi diye söyleyin. Iıı işte bize demokratik, laik, bilmem ne diye işte yutturdukları ülkelerde öyle bir karar varsa ben yarın mesleğimi bırakacağım.
Diyor ki halkın baskılarına dayanamayarak, boyun eğerek görev ııı şeyi ihaleyle verilmiş hakkı elinden alan valinin görevden alınmasına, filan kişinin Ahmet'in yerine vali olarak tayin edilmesine. Bakın mahkeme padişahın yetkisini kullanıyor. Vali tayin ediyor.
Valiyi mahkeme Kazasker Divanı tayin ediyor. Diyor ki halkın baskılarına boyun eğerek adaletten sapan kadının görevden alınarak yerine de filan kişinin kadı olarak tayin edilmesine diyor. Şimdi bu mahkeme kararını bilmeyen, okumayan, hakim, savcı, avukat, hukukçularımızdan adalet bekliyoruz.
Hangi adalet? Kemalist adalet işte. Ondan sonra diyor ki bu niye böyle oldu? Görüyoruz. Bir tane hakkında yolsuzluktan soruşturma açılıyor ve memleket ayağa kalkıyor.
Sokaklara dökülüyor. Bazı arkadaşlara diyorum. Emin sat diyorum ben.
Ya eskiden başörtüsünden karşı sokaklarda yürüyordunuz. Vallahi daha namusluydunuz ya. Hiç olmazsa dininizin gereğini yapıyordunuz.
Inancınızın gereğini yapıyordunuz. Yarın bu utançla yaşayacaksınız. Kardeşi dahil hırsızlık yapsa bunun için sokağa çıkan namerttir, alçaktır.
Böyle bir toplum olabilir mi? Ama böyle bir toplum oldu. Böyle bir toplumda yaşıyoruz. Böyle bir toplumda peki Müslümanlar ne yapıyor? Bunları taklit ediyor.
Süslümanlar ne yapıyor? Bunları taklit ediyor. Düğünlerinde görüyoruz. Kadehlerine meyve suyu koyarak efendim İslam'a uygun düğün yaptıklarını kadeh kokuşturarak efendim oynayarak zıplayarak şatafat içinde kilolarca altın takarak Müslümanların bu ülkede yaşadıklarını göre.
Ondan sonra da efendim ııı kendilerini takvim ediyorlar. Dinlerine uygun İslam'a uygun yaşadığını iddia ediyorlar, zannediyorlar. Çakallı araçlarla toplumun gözünün içine baka baka efendim bilmem nerelerden geçiyorlar.
E ben biliyorum o ne kadar zekat veriyor. Nereye veriyor zekat? Hangi zekatı? Bir şey daha söyleyeyim arkadaşlar. Çok özür dilerim.
Şu zekat mevzunu da arkadaşlar benim kanatım aranızda ilahiyatçılar olabilir. Bunu tartışmaya da hazırım. İslam hukukunda zekat ibadet değildir.
Mükellefiyettir. Niçin mükellefiyettir? Çünkü mali bir yükümlülüktür. Tıpkı vergi gibidir İslam hukukunda.
Biliyorsunuz peygamberimiz zekat memurları görevlendirmiş ve zekat toplanmıştır. Hazreti Ebu Bekir zekat vermeyen bir toplumun üzerine biliyorsunuz asker gönderdi. Şimdi bu bir zekatı sen tayin edemezsin.
Bir gün bir zengin arkadaşla böyle Kozağan'da oturuyoruz. Arkadaş işte zekatını vermiş, ondan bahsediyor. En sonunda işte sevgili alim olabilir, benim çenem durmaz, dilim de durmaz.
Dedim lan oğlum dedim. Özür dilerim arkadaşlar. Ya iki milyon dolara Bodrum'da yat almışsın.
Efendim işte buradaki villan bilmem kaç milyon dolar. Lan oraya bir elli bin lira, oraya yüz bin lira verip zekat verdin. Kimi kandırıyorsun? Zekatını sen tayin edemezsin.
Zekatının miktarını tıpkı vergi gibi devlet tayin eder. Senin mal varlığın bellidir. Bugün devletin önünde her şeyimiz var.
Ama tabii bu İslam hukukunda İslam hukukuna uygun yönetilen toplumlarda herhangi bir gruba kişiye vakfa verdiğiniz diyalet vakfı dahil buna zekat adı altında verdiğiniz paralar zekat sayılmaz. Zekatı devlet toplar. Vatandaş toplayamaz.
Miktarını devlet verirler. Böyle bir şey yoktur. Ama zekatı alanlar da bu işler mutlu olduğu için zekat adı altında para alanlar da bu işten mutlu olduğu için halinden memnun.
Eee zekat veren Müslümanlar da halinden memnun. Ya işte kırkta birini vereceğine işte binde birini verip eee şey yapıyor. Eee işi yırtıyor gidiyor.
Eee Bursalı ünlü bir eee iş adamı vardı. Tefercilik yapıyordu. Bir gün büronun karşısında bir avukat arkadaşın ismini vermeyeyim Halil tanıyor.
Eee bürosunda karşılaştık. Karadeniz arkadaş bana dedi ki Ali'ciğim bir de böyle ülkücü takılır bu. Ali'ciğim dedi sıfırladık geldik dedi.
Ben anlayamadım. Sıfırladık geldik. Iki de birisi.
Deyince yanında eee bizim eee Mustafa Şerhocak vardı. Mustafa abi dedik ya Ali'ciğim yani biz haça gittik. Eee onu söylüyor dedi.
Öyle deyince dedim İbrahim abi bu iş öyle olmuyor senin dediğin gibi. Yıllarca faizcilik, tefecilik, müteahhitlik yapacaksın. Efendim bir liralık servetini bir trilyon yapacaksın.
Sonra efendim atlayacağın uçağa, Zemzem Tower'da, Beş Yıldızlı Oteller'de, klimalı yerlerde, klimalı salonlarda gideceksin yedi kere döneceksin, geleceksin. Sıfırladık. Oh ne güzel be.
Ne güzel bir gün bulmuştun sen kendine. Böyleyiz yani şimdi. Arkadaşlar diyeceğim bakın İslam hukukunda hiçbir ibadeti yerine getirmediniz diye zorlama yoktur.
Yani namaz kılma bazı uygulamalara bakmayın. Yani bu işin özü budur. Iıı namaz kılmadınız diye veya işte hacca gitmediniz diye.
Sayın ibadetlerin çoğunu hiçbir bir tek zekatta var. Niye? Bu konuda İslam muvelifleri de zaten ihtilaflıdır. Çoğu efendim bu bir ııı ibadettir demiş ııı ben öbür taraftayım ııı mükellefiyet olduğu kanaatindeyim çünkü bir de şu var ııı hukukçu olan arkadaşlar bilecektir elbette çoğunuz da bilecektir.
Iıı diyelim ki küçük bir çocuk ailesi kazada öldü. Trilyonlarca serveti var. Çocuk da yedi yaşında.
Veya on yaşında. Küçük olduğu için bunun mükellefiyeti yoktur. Henüz akli bali değil yani İslami terimler.
Yani temiz kudreti yoktur. Dolayısıyla eğer biz burada zekatın ibadet olduğunu düşünürsek bu çocuğun mallarından zekat almıyor olmamız gerekir. Halbuki bu bir ibadet olmadığı için akli bali olmazsa da onu velileri tarafından bütün malı üzerinden hesap edilerek zekatının verilmesi gerekir.
Zekat da dediğim gibi devlete verilecektir ama devletimiz bunu şey edemiyor. Ben bu konuda bazen böyle kafa yorarak bu Cumhurbaşkanlığının bir uygulaması var. Biliyor musunuz bilmiyorum.
O uygulamasında şikayetleri yazdığınız gibi bazen önerilerle yazabiliyorsunuz. Ben ara sıra yazıyorum. Bu zekat meselesi öyle biraz kafama takıldığı için Cumhurbaşkanlığına böyle öneri kısmında yazdım.
Dedim ki Türkiye'de bir ııı yardım ve zekat bakanlığı kurur. Kurulsun. Bu Yardım ve Zekat Bakanlığı'nın bütün personelinin giderleri, özlük haklarının hepsi ııı genel bütçeden karşılansın.
Toplanan zekatlar dar karşılanmasın. Yani maaşını orada çalışanlar giderlerdi. Bildiğimiz bugünkü Diyanet Kurumu gibi düşünün.
Oradan karşılansın. Ama toplanan zekatlar amacına uygun dağıtılsın. Amacına uygun olarak işte Kur'an'da yazıyor.
Kimlere Amacına uygun. Işte öğrencilere ııı yurt mu verirsiniz? Para mı verirsiniz? Bu yoksullara, yolda kalmışlara, efendim fakirlere, kalbini ısındıracaklarınıza böyle bir bakanlık kurulması ııı zor mu? Bugünkü anayasamıza göre hukuk sistemimize göre zor mu? Bana göre mümkün. Yani ben hükümetin içinde bir yetkili olsam böyle bir öneriyi getiririm yani.
Ama biraz önce dedim ya Recep Tayyip Erdoğan'dan başka AK Partili kalmadığı için süslümanlardan süslendiğimiz için her tarafımız maalesef artık Müslüman'ın derdiyle ilgilenmiyorlar. Nerede düğününü nasıl yapacağını, hangi lüks otellerde yapacağını, hangi lüks araçlarda gezeceğini, efendim nasıl böyle ön sıralarda ııı mevki ve makam işgal edeceğini ııının derdine düşmüşler. Bana sorduklarında ben insanlarla ilişkilerimi ve münasebetimi şöyle belirliyorum.
Demin içeride İsmail kardeşimle konuşurken söyledim. Bazı arkadaşlarla böyle sosyal medyadan tanışıyoruz. Iıı şahsen tanışmıyoruz.
Iıı eyvallah. Şimdi öyle bir Bursa'da ııı bir arkadaşımla da ııı böyle bir sosyal medya ilişkimiz var. Fakat beni de merak etmiş işte ııı diyelim Ercan'a soruyor.
Diyor ki gittiği bir yerde ya muhalif sevgili var. Tanıyor mu? Nasıl biridir? Falan işte benimle de böyle bazen ııı beni aradılar. Iıı kendisine dedim.
Bak kardeşim ben seni dedim. Şahsen tanımıyorum. Ama seni sosyal medyadan görüyorum.
Inançlı, imanlı, doğru, dürüst. Muhammed'in bir duruşu olan bir insansın. Biz de böyle insanlarla bir arada olmayı seviyoruz.
Bütün derdimiz dostluğumuz Allah rızası için düşmanlığımız da Allah rızası için. Başka bir derdimiz yoktur. Başka şeyler de söyledik tabii.
Şimdi buna ilerleten şunu söylüyorum. Bana bu hayatındaki dostluklarını ve düşmanlıklarını nasıl oluşturuyorsunuz dediklerinde? Niçin kızıyorsun? Ya ben kimseler bilmem ne derim. Ama okul arkadaşım burada hakim savcı veya bilmem ne rüşvet yediğini duyduğumda adliyede karşılaştığımda ona selam vermiyorum.
Yüzümü çeviriyorum. Niye? Öbür tarafta bana sorarlarsa yarabbim ben bir şey yapamadım ama hiç olmazsa yüzümü çevirdim ya. Bu adam belki anlar.
Belki anlar. Ya bu benim rüşvet yediğimi duymuş herhalde bana selam vermesi. Değerli bir Müslüman'ın olmazsa olmazdı hesap gününe inanmaktır.
Hesap gününe inanmayan kimse o demin anlattığım layık arkadaştı. Hesap günü hepimiz Ruzi mahşerde Rabbimin huzurunda bize gel yap bulum dediğinde örnek olarak söylüyorum. Yanlış anlamayın.
O sevgili belediye başkanı hoş geldin. Buyur gel. O sayın bilmem kim geldi.
Sayın bakanım, sayın milletvekilim, o sayın işte bilmem ne bey, sayın bilmem kim buyurun ön safa gelir mi diyecek? Yoksa şurada kapınızın önünü süpüren çöpçü evine helal ekmek götüren Mehmet Efendi'ye mi buyurun ön sıraya gel diyecek? Işte benim dünyadaki tavrım da budur. Evine helal ekmek götüren Mehmet Efendi benim için en ön sırada. Hiç kimse değildir.
Onun için siyaset yapamadım. Onun için Türkeş dahil yurtta ben gençliklerimde de böyleydim. Yurt odamda Türkeş'in resmi yoktu.
Gelip diyorlar ya niye yok filan? Efendim ya benim babamın resmi yok diyordum. Türkeş'in resmi niye sayın kardeşim? Benim İstanbul'da da ofisim vardı. Bursa'da da istihbaratçı olduğunda şüphelendiğim iki tane arkadaşım.
Geliyorlar iki de bir. Ya Ali'cim sağda solda konuşuluyor. Bir onda Atatürk'ün resmi yok.
Lan mecbur muyum burası özel sektör oğlum ya? Ben hani devlet dairesi değil. Mecbur muyum? Bana hediye olarak Atatürk'ün koca koca resimlerini getiriyorlardı. Ben de arşive bir kenara koyuyordum.
Yani. Ben burada kendi özel şey ama şimdi Müslümanların dükkanlarında görüyorum bunu. Ben bunu yani ana düşmanlık edin diye söylemiyorum.
Sevmek zorunda da değilsiniz. Yıllar önce ııı Yüksel Baysal'ın bir televizyon programında bunlar otuz sene olmuştur. Televizyon programında canlı yayınlayıp böyle yine bu konu açıldı.
Dedim ya kardeşim ben Atatürkçü değilim deyince Yüksel Baysal hemen mal bulmuş bulmuş mağarayı atladı. Vay sen Atatürk'ü sevmiyorsun, etmiyorsun. Bu başladı yani şey etmeye.
Dedim ya ben dedim yanlış anlama. Ben Atatürkçü deyince hani bu Ulu Camii'nin orada gözlükçüler var ya gözlük satanlar. Onun gibi bir şey anlıyorum Atatürkçü, gözlükçü, işte emlakçı gibi.
Iıı sizlerini öyle görüyorum dedim. Yani bizim şeyimiz bu değil. Başka bir şey falan.
Reklam arasında diyor ki bana diyor iyi kıvırdın lan. Sen de çok akıllı zannediyorsun kendini dedim. Canlı yayında bana kendince bir şeyler söyletecek.
Sonra da diyecek bak bu ülkücüler şöyledir, öyledir diyecek. Yani kimseyle bir özel düşmanlığım yoktur. Ama yalan söyleyen tarih artık yeter.
Yani yeter. Bunların bunların Müslümanım diyen insanların biraz ııı dikkat etmesi lazım. Birkaç arkadaşıma imzaladığım bu kitapla ilgili de birkaç şey söyleyip ııı sohbeti bitireyim, sorularınız olursa cevaplandırırım.
Arkadaşlar bu öğrencilik yıllarında ııı her gün sokaklarda onlarca insan ölüyor. Kendi kendime düşünüyordum. Diyordum ki ya ben bu ülkenin yöneticisi olsam yani MİT'in başkanı olsam, genelkurmayın başında olsam her gün sokaklarda bu gençlerin sağcı olsun, solcu olsun, öldürülmelerinden rahatsız oldum.
Yani bir şeyler yapmam gerektiğini hissederdim. Adam gelmiş, kok attım bilmem neresinde. Öbürü gelmiş bilmem nerede.
Biri sağcı, biri solcu. Birbirini katlediyor. Bu işte bir gariplik var.
Ve nitekim ben bunu istihbaratçı olduğundan şüphelendiğim bir arkadaşım on iki aydan sonra bir toplantıda sordum. Ya dedim her gün sokaklarda birileri ölürken siz gidip bir mahvelde oturup çetele tutuyordunuz. Hiç dedim ya bunu örnemek için bir şey yapalım diye vicdanını sizi rahatsız etmiyor muyum dedim.
Etmiyor muydun? Işte bu başladı ııı cevap vermek tatmin edici bir şey söylemedi. Arkadaşlar şunu bir şey söylüyorum bunu. Bu konuda yaptığım, yaşadığım araştırmalarda şunu gördüm.
Türkiye'nin NATO'ya girdiğinden beri maalesef istihbarat birimimiz, genelkurmayımız, devletin birçok organları CIA'nın kontrolünde. CIA'yı dolayısıyla sokakta Türk gençlerinin öldürülmesi adamları enteresi etmiyor. Özel Harp Dairesi denilen, seferberlik tetkik dairesi denilen Türkiye'de kurulmuş bunlar.
CIA'nın kontrolünde bizim de elemanlarımız var ama bizimkiler de olanın kontrolünde. Benim bu kitabı yazmama sebep olan CIA'de bir Türk casusu Ruzi Nazar adlı kitabını yazan Emer Altaylı'nın yazdıklarını gördükten sonradır. Emer Altaylı öyle bir yazmış ki Emer Altaylı da bizim gençlik planımızda her gün gazetesinin başındaydı.
Her gün gazetesinin genel yayın yönetmeniydi. Ben dahi ben de ülke hocalarının yöneticilerinden birisiydim. Yanına gidip her türlü malzeme, her türlü bir şeyleri alıyorduk yani.
Adam MIT'teymiş. Amcası da CIA'nın bilmem neymiş işte. Şimdi bu arkadaş kendini her şeyi ııı MİT mensubu gibi göstermeye çalışıyor.
Aslında CIA'ya çalışıyordu. Tıpkı o dönemdeki Fethullah Gülen yapılanması bir şey düşünün. Şimdi son da aynı durumda.
Yani soldaki eylemleri de tasarlayanlar ııı özel hak dairesi, seferberlik temsil dairesinin mensupları rahmetli Ecevit, rahmetli diyelim. O şeye çok hızlıyım o Merve Kabakçı'ya davranışından dolayı ama yine insanlık bizde kalsın. Iıı Başbakan'ın sırasında bilmezsiniz.
Işte bundan para istediğinde özel hak dairesi için genel kurma diyor ki ya para verdik ya bütçede ne parası? Bu ne diyor? Soruyor. Diyorlar efendim bu ayrı bir birim. Nasıl ayrı birim peki? E bu elli küsur beş yılında kurulmuş.
Bugüne kadar gelmiş ülkenin başbakanın haberi yok. Niye? Paranın tamamı Amerika'dan geliyor çünkü. Başbakan Ecevit bunu gündeme getirdikten sonra biraz yazıldı, çizildi, üzerinde durulmadı.
Şimdi bu gladiyo yapılanması Batı'da bütün NATO ülkelerinde var. Biraz kısa keseyim. Özür dilerim arkadaşlar.
Bu konuda biraz böyle ııı derdimiz olduğu için başımızı ağrıttım. Bu gladiyo yapılanması bütün NATO ülkelerinde ııı senaryo şu. Ülke işgal edilirse eğer cephe derisinde sivil direnişi örgütlemek için yapılanma.
Bunun adı da gladiyo. Yani ııı İtalyanca kelime uzun kılıç anlamına herhalde geliyor. Bu NATO ülkelerinde Almanya'da var.
Kurulmuş. Fransa'da kurulmuş. İtalya'da kurulmuş.
Yunanistan'da kurulmuş. Türkiye'de kurulmuş. Fakat Türkiye dışında hiçbir ülkede iki Alman savcı solcu diye birbirini öldürmemiş.
İtalya'da öldürmemiş. Yunanistan'da öldürmemiş. Bir tek Türkiye'de öldürülüyor.
Bu organizasyonun başında da CIA'nin Türkiye istasyon şefi Ruzi Nazar var. Özbek aslında. Araştırırsanız görürsünüz.
Şimdi bu beni çok rahatsız etmiştir. Ya bu yapılanmada niye? Bir üçüncü dünya ülkesi. Bizim kıymet haricimiz yok.
Bugün Gazze'de yapılanların aynısıyız biz. Aynısı o günde bize yani sokakta üniversitede o öğrencileri patır patır öldürürken solcusu da savcısı da bakın hiç şey etmiyorum. Bunun tepesinde duranlar bunlar için sadece bir çetele tutuyorlardı.
Bunun arttıkları halen Türk siyasetinde etkinler. Bunun arttıkları uzantıları tanıdığım için söylüyorum. Bakın yakından tanıdığım için söylüyorum.
Özellikle ülkücü kökenler. Arkadaş gidiyor diyor ki efendim diyor Osman Kavala niçin halk ister diyor. Işte bunu diyen adam onun uzantısı.
Vatan ayinleriyle görüşemezsiniz, vatan ayinleriyle irtibat kuramazsınız, vatan ayinlerini sevemezsiniz. Böyle bir dünya yoktur. Yani o uzantılar bugün toplumda aynı şeyleri, aynı provokasyonları yine yapıyorlar.
Biz bakıyorduk. Şimdi olay oluyor. Hayatın ya isimleri söylemek istemiyorum.
Bu kitabımda da çok yazmadım. Bir şey oldu. Adam ııı babasının koltuğun altından çıkmamış.
Sokakta insanlar karakollarda bizler hepimiz sıkıntı yaşıyoruz. Arkadaş bir gün karakol yüzü görmemiş. Eee bakıyorum seçim oluyor.
Adamı milletvekili adayı yapmışlar. Ya niye yapıyoruz? Ali'cim bu tarafsızlardan da oyalanır. Ali'cim bu işler bak herkesten oyalanır.
Ali şimdi de yapıyorlar. Bir şey oluyor mesela dikkat ediyorum. Ben bugün Deva Partisi'ne giden bir asker parçiliğe söyledim.
Ben onun için sizi bir şey yapmazlar. Bu rotaryenlerle, riyozla sizi basamak olarak kullanırlar. Sana gelir diyecek ya Ali'cim ya sen biraz şey görünüyorsun, uç görünüyorsun.
Bak bu arkadaş daha uygun. Herkesinden oy alın. Herkesinden oy alacak adam jöle gibi adamdır.
Girdiği kabın şeklini alın. Bundan hiç kimseye bir fayda yok. Bugün AK Parti bunun çeyini yaşıyor.
Dikkat edin AK Parti'ye düşmanlık edenlerin hepsi AK Parti'den ayrılanlar. Biraz uzattım arkadaşlar. Kusura bakmayın ya.
Iıı özür dilerim. Iıı sözlerimi burada bitireyim. Iıı bu provokasyonları yapanlar halen o eski ııı haçla arttıkları diyorum ben onlara.
Sağda, solda, İslami kesimde, her kesimde var. Yani bu zannetmeyin sadece işte bizim içimizde var mı? Bu solda da var. Iıı sağda da var.
Mesela Fethullah Gülen'in ııı katıldığı bir toplantıda bunu kitapta yazdım ben. Iıı şeyin evinde Vehbi Koç'un evinde toplanıyorlar. Vehbi Koç'un evinde MİT Müsteşarı o dönemki Fuat Doğu, Fethullah Gülen ııı bu şimdi yanında olan nedir o? Adlıoğlu mu? Bir ne yollu bir şey var.
Bir Diyanet Defteri, bir ikinci baş. O ııı bizim ııı eski Barıkesir Milletvekili ııı Türk Parti Provokatı'nın şeyi Aydın Bolak ııı ve ııı işte Fethullah Gülen isimleri baktığınızda ııı İslami kesimden var. Işte ülkücü milliyetçi kesimden var.
Sol kesimden var. Bilmem ne var. Arkadaşlar düşman kuvvetler yaratmaktır.
Yani mavi kuvvetler kırmızı kuvvetler. Sizin ııı tatbikat yapmanız için bir düşman kuvvete ihtiyacınız var. Bu düşman kuvvetler de bu şekilde yaratılıp sokaklara salınıyor.
Bugün de yapılan odur. Buna dikkat etmek lazım. Kendi içimizden de olsa hainlere kucak açanlar işte demokrasi adına, hukuk adına mesela şimdi onu da çok da görüyorum.
Ya biz ııı herkese ya vatan haininin hukuku mu olur kardeşim? Ne hukuku? Böyle bir hukuk yoktur. Bazen diyorlar elinizde delil var. Şöyle bir varsayında bulunuyorum.
Diyorum ki siz ülkenin MİK'in başında bir adamsınız. Bir tane vatan hainiyle ilgili ciddi veriler elde ettiniz. Hainlik yapıyor ama MİK'in elde ettiği delilleri davada kullanamazsınız.
Yani delil olarak kullanamazsınız. Adamı suçlayacak hiçbir şey yok. Yani rahip gibi veya bugün içeride olan bazıları için.
Ne yapacak devlet buna? Delil yok. Arkadaşı sanalım devam etsin diyecek. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.
Sağ olun başınızı ağrıttım. Sağ olun eksik olmayın. Sorularınız varsa aynı zamanda Evet.
Kısa kestim. Ben saat dört beşte yukarı diye Mehmet Hoca konuştukları her şey anladı. Mehmet Gülder Hoca'ma biraz dokunarak başlayayım o zaman.
Eee anahtar partisi İl Başkan Yardımcısı aramızda Mehmet Gülder Bey. Hayırlı olsun. Olsun.
Biz de ünvanımızla hoş geldiniz. Buraya gelen siyasilerle tanıtmak ııı görebiliriz. Hocam ııı kısa kestiniz.
Yani en kısa konuşan konuşmacılardan olsun. Işte Ali Ali Köşkü'nden aldığım dersten dolayı bu. Ali Hocam hem sordu hem cevapladı aslında.
Yani soruya da gerek sanki bırakmadı. Yani kimsenin elinde de soru yok gibi geldi yani. Can yayından bile evet.
Soru onlar da dediler ki anladık Ali Hoca. Iki saat verdiler ya. Tabii ki anahtar elinde senin.
Yani öyle diyorlar. Ali Hoca o kadar güzel aydınlattı ki. Eyvallah.
Bizim aklımızda güzel sorulara bile cevap verdiler. Aydınlar Hoca'ya başladılar. Aydınlattı dedi.
Eyvallah. Eee ben de dün akşamasında Demokrasi Uzlaşma Grubu'nun mesajını yayınlarken aydınlar aydınlığı günler bekliyor Türkiye'yi dedim. O zaman ilk soruyu aydınlattı.
Aslında Türkiye'yi aydınlı günler bekliyor. Şunu herkes bilsin. Eski Türkiye yok.
Aklını başına toplasınlar. O o kesim diyeyim. Kendilerini halen bu ülkede her şey yapabilir durumda zannediyorlar.
Aklını başına hocam dün Türkiye iyi günler bekliyor. Dün şunu gördüm ben. Eee burada da söylemiştim.
Ültaz Hoca herkesin beklediği gibi değil çok daha farklı bir çizgiyle geldi. Şöyle bekleniyoruz. Ben zaten dünkü bir toplantıya davet edeyim.
Malifet edecek, eleştirecek. Yok sayacak. Işte geçin cezaevinde de çıktığından dolayı.
Dersini aldı da o biçim. Eee ama şunu dedi hayır şunu dedi. Çok güzel bir cümle.
Eee devlet az önce dün ya devlet görüşüyoruz. Evet. Devlet kafasıyla bakmak başka bir şey dedi.
Şimdi Ültaz olarak kendi kafamla bakıyorum bu işe dedi. Devlet bakınca kıvırdı. Evet Aydın Bey.
Öncelikle hoş geldiniz. Eyvallah. Ben Aydın Sağmaz Trabzonluyum, inşaat mühendisiyim.
Eee Feneri Düşünce Kulübü Başkan Yardımcısıyım. Aynı zamanda Eyvallah. Çok şükür düşükçi falan değil düşük alanların Allah belasını versin.
En tepedekinde aşağıdaki ne kadar? Bir de balık baştan kokar. Eyvallah. Dediniz ki işte ülkede ahlak yok bilmem neye yok falan yok fişman yok.
Ülkeyi yirmi üç yıldır benim de oy verdiğim bir iktidar ülke. Ahlaksızlığın en cabasını yaptı. Insanlara ahlaksızlığı örgütledi.
O yirmi sekiz Şubat'ta biz üniversitede direnirken insanların başörtüsü ahlakı için direndik. Ama insanlar şimdi süslümandı bilmem neydi malı götürüyorlar. İslam'ı İslam'ı kesime dediniz yani peygamber ahlakı.
Insanların peygamber ahlakı olanlara saygısı kalmadı. Onları bir peygamberlikten bahsettiğin zaman ulan bu da mı dolandırıcı diye başlarlar. Ne kadar kötü bir şey yani.
Eee şeyim şu. Bir de eee yalan söylüyor Tarık. Gerçekten utansın.
Tarihçilerimiz İstanbul'da olan padişah yönetimindeki o İngilizlerin İstanbul'u İtalya'nı işgal ettiği dönemdeki namussuzluk ve şerefsizlikleri rıza geçmeleri bırakın kadınları, çoluk çocuğunu rıza geçmeleri anlatamıyorlar. Şimdi kalkıyoruz diyoruz ki Osmanlı şöyle Osman böyleydi. Osmanlı Yavuz Sultan Selim'den sonra düşman olan bir millettir.
Ben Türk'üm. Altı tane dedem, dedem dediğiniz on altı yaşında şehit olur bu topraklar için. Belki yüz yıl önceydi ama on altı yaşında, on yedi yaşındaydı bundan.
Ve soruyorum Osmanlı'nın Türklere düşman olmasaydı Osmanlı yıkılmazdı. Osmanlı kurulurken hatta Selçuklu kurulurken Türk olarak kuruldu. Daha sonrasına baktığınız zaman Müslüman olarak adı geçti.
Nerede bir farklı bir şey var onu düşün. Yavuz Sultan Selim'den sonra bu ordunun başına Araplar geçti. Araplar Türk milletine harcadılar.
Türkleri çünkü Müslüman olarak görmüyordu. Son padişah ııı Vahdettin diye yazdığı bir demeci var. Bu ülkede dini, soyu, sopu belli olmayan üç beş Müslümanla bahsedilen bahsediyor.
Hangi Osmanlı Türkiye saygı göstermiştir biz Osmanlı'ya şimdi sahip çıkabilir. Zaten Osmanlı eğer ki Türkiye sahip çıksaydı bugün Osmanlı yıkılmazdı. Onun dışında bir şey daha söyleyeyim.
Ruzi Nazar'dan bahsettiğimiz Özbek asıllıdır. Mesela ülkücülüğün kurucusu olarak baktığımız ııı Alpurtlu ııı Abbas'tan Türkeş Ruzi Nazar'la idam edileceği bir dönemde görüşmüştür. Bu görüşmeden sonra Hindistan'a sürülmüştür.
Bunun sebebi nedir? Bu sağa solların olma sebebi bu kadar her iki tarafında Müslüman evladının kırılması bir oradan bir oradan astık demelerinin sebebi nedir? Bunları yani eğer ki siz bu işi içindesiniz eee biliyorsunuz bunları yaşadınız, gördünüz, hataları da gördünüz. Çünkü görmeseniz bugün o kitapları yazmayı belki de eee kendinize bir vazife edilmezsiniz. Çünkü Allah'ın kararıyla buradaki İslam Müslüman gençlerin, Türk gençlerin ders alması istiyorsunuz.
Yani çünkü burada gençler kırdırıldı seksenlerde. Gençler yok edildi yani. Beş bin tane, altı bin tane neyse daha fazla belki gencimizi kaybettik, insanımızı kaybettik.
Sağ bayağı sol olması çok önemli değil. Bir şey daha söyleyeyim. Şimdi mesela eylemlere kalkıştılar diyorsunuz.
Insanlar sadece eee Ekrem İmamoğlu için eyleme çıkmadı üstadım. Insanlar eee on dört bin lirayla geçinmeye çalışıyorlar. Benim tanıdığım yetmiş yaşında adam var, on beş bin lira kira veriyor, on dört bin altı yüz lirada maaş alır emekli maaşı.
Bu adam yetmiş küsur yaşında çalışıyor. Bunlara karşı içindekini haykırmak için gitti. Yoksa Ekrem İmamoğlu bilmem ne almış, yapmış.
Onu savunmak kimseye düşmez. Ama Ekrem İmamoğlu'ndan daha fazla yirmi üç yıldır bu ülke yönetiliyor. İsmail abi de burada bilir.
Ya burada eee şeyler nerede? Yani denetçiler nerede? Bu ülkeyi denetleyen, işbaşında olan adamlar neredeler yani? Bunlar neredeler? Ülke yirmi üç yıldır denetlenmiyor. Hiçbir kurum denetlenmiyor. Yani böyle bir durumda ülkede geçen eee eee reisimiz yahu yolsuzluk yapan o parti bu parti fark etmez dedi.
Ama bu söylemde kalıyor. Ki bundan dolayı insanlar rahatsızlık duyduğu için bu ülkenin birçok insanı baktığınız zaman orada ülkücüler işaretini yapıyor, solcular işaretiye bakıyorsun, bir karma insan var. Ben insanların Ekrem İmamoğlu için çıktıklarını zannetmiyorum.
Yani şimdi bir de Atatürk için diyorsun. Atatürk'ün dini soyu sobuğu beni ilgilendirmiyor. Atatürk'ün bu ülke için yapmış olduğu bir eee iş var.
Bir liderlik var yapmıştır. Ha Kemalizm'i sonradan Atatürk'ün müdür değil miyiz bilemem. Insanlar dinsizliğe çevirmiştir.
Ben buna karşıyım. Çünkü bu millet Müslüman bir millettir. Ama baktığınız zaman gerçekten bir şeye karşı çıkılmış.
Eee küllerinden bu ülke doğmuş, var olmuş ama Atatürk'ten sonra bu ülke yetmiş yıl başkaları tarafından idare edilmiş. Yani bu kadar idareci neden o zaman İslam'a karşı İslam'ın yanında yer almamış da yönetmemiş de hala biz İslami değerlerin olmamasına ne yapacağız, ne edeceğiz? Hala onu savunmaya devam ediyoruz yani. Bir Müslüman ülkede hala Müslümanlığı savunmaya gayret ediyoruz.
Böyle bir şey olabilir mi? Teşekkür ediyorum. Eyvallah. Sağ olun.
Eee şimdi sevgili kardeşim bir kere ben bu konular açıldığında şunu söylüyorum. Bugünü anlamak istiyorsanız yakın dönem son yüz elli yıllık tarihimizle ilgili yazılmış özellikle resmi tarih yoluyla yazılmış tarih kitaplarının hepsini yırtıp çöpe atmadığınız sürece yakın tarihimizi ve bugünü anlayamazsınız. Şimdi sondan başlayalım.
Kemalizm'in kurucusu Mois Kohen'dir. Ülkücülere bizim de gençlik yıllarımızda Tekin Halp diye kitaplarını okuttukları adam Yahudi aslındadır. Mezarı hala Paris'tedir.
Türk değildir, Müslüman da değildir. Şimdi baktığınızda acı bir şey daha söyleyeyim. İhtihar Teraki'nin mensuplarının içinde bir ya da iki tanesi Türk kökenlidir.
Diğerlerinin hiçbiri Türk kökenli değildir. Talat Paşa yabancıdır. Bir tek Emre Paşa'dır.
Ya neyse bunları uzun konulardır. Bir şey daha söyleyeyim. Türk ocaklarının kurucularının hiçbiri Türk kökenli değildir.
Değil mi? Içeride otururken söyle. Bizi yıllarca böyle aldattılar. Bu ülkede Türkçülük yapanlar Türk değil.
Kürtçülük yapanlar Kürt değil. İslamcılık yapanlar Müslüman değil. Yani say sayabildiğin kadar NATO'nun devşirdikleri bunlar hepsi.
Şimdi bir şey daha önemli arkadaşlar. Şimdi Osmanlı, Osmanlı Devleti, Osmanlı Devleti, Osmanlı İmparatorluğu ismi ve terimi yüz elli yüz elli de değil. İthar Teraki bunu kullanmaya başlıyor.
Ondan önce Osmanlı Devleti kelimesi ve tabiri hiçbir kaynakta yoktur. Osmanlı arşivlerinin hiçbirinde Osmanlı Devleti kelimesi yoktur. Osmanlı İmparatorluğu kelimesi yoktur.
Devlet-i Aliye'dir. Evet. Adı.
Bir şey daha söylüyorum. Selçuklular döneminde de aynıdır. Selçuklu Devleti diye resmi olarak tarihte bir devlet yoktur.
Devlet-i Aliye'dir. Türk milleti İslam dinini kabul edip İslam'la şereflendikten sonra bu işin bu dinin bayraktarlığını yapmıştır. Devletin adı her dönemde devlet-i Aliye'dir.
Peki niye Osmanlı Devleti dediler? Bir düşünelim. Altı yüz, yedi yüz sene biz daha önce Selçuklular devlet-i Aliye derken nizami mülk bile o dönemde devlet-i Aliye derken niye Osmanlı Devleti dediler? Hayırdır? Bir şeyi bir şeyi itibarsızlaştırmanız lazım. Mithat Paşa diyor ki ya bu Osmanlı'nın soyu oluyor da niye Mithat'ın soyu olmasın diyor.
Yani bugün toplumda insanlar ya bu işte Osmanlı Devleti, Osmanlı'nın soyu. Hatta daha da ileri gidiyorlar. Diyorlar ki ya bunlar zaten çoğu yabancılarla evlendi.
Karıları yabancı zaten. Bunlar aslında Türk de sayılmaz diyorlar. Şimdi ulusalcılık hareketlerine bakmak lazım.
Bin yedi yüz seksen dokuz Fransız İttihali'nde sonra batıda ulusalcılık hareketleri hızla ilerlemiştir. Biz de genellikle batıdan almaya meraklı olduğumuz için ulusalcılık ve milliyetçilik hareketleri o Fransız İttihali'nden sonra olmuştur. Dolayısıyla bir ııı Türk ve Türkçülük ııı gündeme gelmiş.
Şimdi Türkiye'deki sebetaycılık hareketleriyle ilgili bilginiz vardır. Ben buna derinlemesine girmeyeyim ama bir şey daha söyleyeyim. Sebetaycı'dan ııı dördüncü mehmetten sonra Sebetay seviyeden sonra kendilerini Müslüman olarak ve özellikle tarikatlara sızarak.
Bakın tarikatlarda bazı olumsuzluklar falan konuşuluyor ya. Bunların kökünü eşeleyin. Burada isimlerini zikredebilirim.
Yakından tanıdıklarınız vardır. Bunların çoğu sebetaycıdır. Müslüman değildir yani.
Şimdi bunlar ııı Abdülhamit döneminde Theodor Herzl miydi? O zannediyorum başlarında. Dünya Yahudiler Kongresi Kolonya'da toplandığında biz ulusalcılık hareketinin ııı devlet hayatında ve toplum hayatında baskısını gördüklerine Türkiye'de de böyle bir hareket, Osmanlı'da böyle bir hareketi başlatacakları için bundan sonra kendilerine de Türk deneceğini Türk olarak tanıtacaklarını Türk olarak işte anlatacaklarını Türk kabul ettireceklerini ileri sürmüşlerdir. Ve içimizde bugün yaşıyorlar.
Ben bazen diyorum işte. Biraz önce söyledim ya. Biz adamı bakıyorsun.
Adam milletvekili yapılacak. Ya bu iyidir. Adamı bir araştırıyor bakayım adam sebetaycı.
Ülkücülerin arasından çıkartıyor. Üç tane milletvekili kazanıyor meğerse iki tanesi sebetaycı. Veya diğer partilerde de böyle.
Şimdi burada ben ııı milliyetçiliği ııı ve ölçülük arasında ince bir çizgi vardır. Bu ince çizgiyi ııı kaybedenler ııı sağ tarafa düşen, son tarafa düşen diyelim, sağa düşen milliyetçidir, sola düşen ırkçıdır. Ince çizgi.
Peygamberimiz veda hukukundan açık ve net söylemiştir. Örtçülük ve asabiyetçilik ayaklarımın altındadır demiştir. Bir de onun ümmetiysek bundan ötesi yoktur.
Hatta bazı ülkücü ve milliyetçi geçinenlerin Recep Tayyip Erdoğan'a saldırılarının başında hep deyiver. Milliyetçiliği ayaklarının altına dikkat edin. Bu söylemi çok duyarsınız.
Ben onlara söylüyorum. Yakınlarla var. Iıı şeyin ııı Recep Tayyip Erdoğan'ın kastettiği milliyetçilik senin bu anladığınız manada manada milli ve yerli olmak değildir.
Onun kastettiği asabiyetçiliktir, ırkçılıktır. Ve siz Recep Tayyip Erdoğan'a bunu söyleyenler işte biraz önce söyledik. Şehir dernekleri kuruyorsunuz.
Mikro milliyetçilik yapıyorsunuz. İslam'a aykırı ama bakın bütün İslami kesinler hepsinin bir şeyin derneği var. Şimdi arkadaşlar o yüzden bir şey derdim.
Yani Yavuz Sultan Selim'e bu çok şey edilir. Ben bunun bir kara propaganda olduğunu düşünüyorum. Yavuz Sultan Selim gibi ııı ve birçok Osmanlı Hakan'ı gibi ııı hepsi ııı Muhammed'i bir davranış içindedir.
Yanlışları, eksikleri olabilir. Iıı bunun derdinin büyük bir kısmı da ııı İslam'dan kopan dün ııı izliyorum yakından da tanıdığım için Alevi ııı Anadolu Aleviliği adı altında ki ben şöyle söyleyeyim. Bursa'daki Hacı Bektaş Veli Derneği'nin Alevi olmayan tek üyesi benim.
Ben oraya üyeyim. Süleyman Diyaroğlu oranın başkanıyken benim arkadaşımdı. Iıı üye olmuştum ve Süleyman Diyaroğlu'nuz dün YouTube'da bir saate yakın bir şeyini izledim.
Adam ııı bir sürü şeyler söylüyor ama bana göre hiçbiri İslam'a uygun değil. Şimdi ııı Yavuz Sultan Selim'in ııı Şah İsmail'i olan savaşının tıpkı aynı Kerdeler gibi bunlarda bir şeydi yapıdır. Herhalde.
Iıı bugün düşmanlığı üzerinde ııı Osmanlı'nın veya işte Türklerin veya bizlerin Muhammed'i olan çocuklara düşmanlık yapıyorlar. Ve ben bunu ona şöyle bir soru sordum bir gün. Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nün ismine karşı çıktıkları zaman.
Dedim Sabiha Gökçen'e niye karşı çıkmıyorsunuz? Sabiha Gökçen Dersim diyeyim onların deyimiyle. Bana göre de Dersim. Cumhuriyet rejiminde elli bin tane yerin ismi değiştirilmiş.
Elli bin tane değiştirilenlerden biri de Dersim'dir. Yanlış yapılmıştır. Şimdi Dersim'de dağlarda karınca kalmadıysa bombaladı.
Bombalayanlardan biri de Sabiha Gökçen. Niye ağzınızı açıp Sabiha Gökçen'e bir şey söylemiyorsunuz? Çünkü imani bir yakınlık hissediyorsunuz. Yani.
Siz Muhammed'i değil yani kusura bakmasınlar. Benim Malatya'da Hacı Bektaş derneğin başkanı var. Hasan Beşer'in ismini söylüyorum.
Adamın Müslümanlığına yanında utanırsınız. Beş vakit namazını terk etmez. Hacıdır.
Görseniz yani. Yahu yanımda ben Müslümanım demeye utanırsınız. O da alevi yani bu şeyler.
Ama bu ııı düşmanlık bilinçli olarak körükleniyor. Ben ııı yani Türklere düşmanlık yoktur. Biliyorsunuz ııı Füsan Abdülhamit Han ııı sıkıntılı zamanlarında bile ııı Kara Keçi'li aşiretinden ııı birçok ııı ismi sarayını alarak ııı yakın muhafızlığını almıştır.
Yani ııı Urfa'dan getirelim. Ben ııı yani bunu ayrı bir ııı tartışma konusu yaparsanız gelir konuşuruz. Çok fazla başınızı ağrıtmak istemiyorum.
Iıı bu böyle değil. Iıı biz ııı Müslüman olarak ııı peygamberin söylediklerine bakarız. Şeyin meşhur bir ııı hikaye vardır.
Bilir misiniz? Onu da söyleyelim bu soruyu bitirelim. Iıı yanılmıyorsam Ebu Huzeyfe bir gün Bilal Habeşi'ye diyor ki böyle bir konuşma tartışma arasında sen ne anlarsın diyor Arap kadının çocuğu. Mealiyle hikayeyi biliyor musun? Bilmiyorum.
Böyle bir cümle sarf ediyor. Bilal Habeşi bundan çok alınıyor ve peygamberimize gidiyor. Peygamberimize gittiğinde peygamberimiz Ebu Huzeyfe'ye diyor ki ya Huzeyfe diyor.
Sen de diyor cahiliye döneminin kokularını hissediyorum diyor. Ebu Huzeyfe çok büyük bir şeye düşüyor. Iıı sıkıntı ruh bunalıma düşüyor yani.
Bilal Habeşi'nin peşine takılıyor. Diyor ki ııı ya bana bir şey söyle. Bana bir eziyet et diyor.
Yani bir şey yap bana diyor. Ne yapayım diyor sana? Ya ben seni affettim diyor. Tamam diyor.
Bitti kafanda. Hayır diyor. Yani uzatmayayım.
Sonunda diyor ki ben senin eşiğine yatacağım. Yatacağım. Sen de benim kafama basarak kapıdan çıkacaksın ancak öyle şey edersin diyor.
Beni affetliğine inanırım diyor. Kapısına yatıyor. Ebu Huzeyfe ve Ebu Huzeyfe dayanamıyor yani ııı şeyine Ebu Huzeyfe'nin Bilal Habeşi yanında neyse basamış gibi geçiyor.
Helalleşiyorlar kalkıyorlar. Şimdi biz böyle bir ümmetin böyle bir dinin mensupları olarak demin dediğim gibi kardeşim Müslüman olmayan bir Türk'le ben işim yoktur. Hırsız bir Türk'le işim yoktur.
Dolandırıcı bir Türk'le işim yoktur. Ahlaksız bir Türk'le işim yoktur. İslam'a saldıran bir Türk'le işim yoktur.
Oğlum eğer bu peygamberin yolunda sancaktarlık yapacak mücahit durumdaysa sevinirim bir aynı ııı kavimden ve kabileden olan bir olarak sevinirim. Bu aynı bir şeydir yani. Ama ııı Osmanlı'ya ııı düşmanlığın ııı temelinde ııı şeydir.
Yani Jön Türkler, iddia, teraki ve cumhuriyetiyle ilgili bütün kitapları yırtın atın. Yeniden. Gazete de mecburuz tabii.
Sen doğru yapıyorsun. Vatikin'in verdiği o tarihte rast bir ilan var üstadım. Şey ııı yani Türk eşi derseydim, Türk eşi kollanmıştır.
Bu zinazat ııı şeye göndermiştir yani o dönemdeki. Gücünü. Osmanlı Padişah'ının böyle bir yazısı var.
Yani ona ne diyorsunuz? Yani Osmanlı Padişah'ı Türk'ten bahsediyor. Anadolu'daki Alevi'den bahsediyor. Müslüman olarak öyle bir ustalık.
Yani herkes Müslüman ama şimdi ııı bence o soruyu farklı yönden bakıyorsunuz. Anadolu'daki Bektaşi Müslüman dediğiniz beş vakit namazını kılan insanlar. Öyledir tabii.
Bir Anadolu'daki bir sürü kuyucu ayaklanması bilmem neyi bunlar niye çıkmış? Türk düşmanlarından çıkmış. Yani bir şey ya işte kardeşim konuşuruz bunu böyle şey etmeyeyim de ben bak şunu ben yıllarca Malatya'da kiracısı Alevi olan bir ııı aileyim. Kiracımız vardı.
Alevi ııı bir sokak üstümüz Alevi bir sokaktı. Biz onlarla iç içe büyüdük. Ben yaz katilerinde Malatya Hekim şeyin ııı Hasan Çelebi diye bir nahiyat var.
Hepsi Alevi'dir. Orada kalırdım. Hatta ııı yazlığıma ııı bir şey yaptır iken Alevi'nin usta geldi.
Onunla böyle sohbet ederken bana dedi ki abi sen dedi Alevi misin dedi. Dedim yok dedim ama dedim ben dedim itikaden Muhammed'i amelen Alevi'yim dedim. Abi o nasıl oluyor? Dedim.
Bu da yeni bir şey dedim onu. Öyle geçiştirdik. Neyse bunu ayrıca tartışırız.
Bir ülkücü olarak ben böyle düşünüyorum. Bu konuları yıllardır otuz, kırk yıldır ııı kurcalayan biri olarak ama bu konuda yine burada ııı sırf bu konuya özel şey edilirse belgeler var. Gelip konuşuruz yani.
Başka soru soramazsın. Sorular var. Şöyle yapalım.
Sorulara yolun katmadan soru sorarak yaparsak sevinirim. Şöyle yapalım. Halil Ağa'yla ondan sonra Mehmet Günder'le sonrada da Murat Sakkı'dan alıp var mı başka soru isteyen? Soruları alıp hepsine toplu cevap yapalım hocam.
Olur mu? Olur. Evet. Iıı Halil abi sevinme başlayalım.
Evet Günder soru Murat Sakkı. Üstadıma teşekkür ediyorum. Açıklamalarından dolayı.
Zaten biz seksenli yıllarda, doksanlı yılların başlarında işte Aydınlar Ocağı'nda değişik ııı kuruluşlardır. Hep birlikte olduk kendisiyle. Bu anlamda mücadele azmine ııı tebrik ediyorum.
Şimdi bir kahte rica yaşıyoruz. Hatta dünyada da ördü. Bir kahte rica yaşıyoruz.
Ve ülkemizdeki ııı elit memlekete büyük katkılar sunmuş ııı yöneticilerin kaynaklarına baktığımız zaman ülke ocakları ön plana çıkıyor. Ben de on beş on altı yaşlarından itibaren ülke ocaklarına giden bir insanım. Orada Seyit Ahmet Arvasi'nin Rahli'yi tedris altında ııı Perşembe akşamları geliyordu.
Iıı böyle ııı bir iki sene ııı onun tedris altında bulunduk. O meseleyi de ııı tanıdık. Bir medeniyet planıydı.
Tamamen siyasetin dışında ııı bir ııı mehter biriydi. Ocak ve bugün bile bugün bile ııı muhalefet partisine bile yönetici ihraç ediyor. Iıı devletin askeri ve sivil bürokrasisini askeri ve sivil bürokrasisini düşündüğümüz zaman ııı büyük bir oranda kendisini hissettirecek oranda ııı bu ülke ocaklarından yetişmiş bu şuurdaki insanların idareciliğini bürokrasisini görüyoruz.
Ve bunun dışında Milli Türk Tarafı Birliği, Işrek Kültür Derneği ııı bu alanda memlekete yönetici adayı yetiştirmiştir. Fakat günümüzde bu ihmal ediliyor. Ihmal ediliyor.
Yani yarın ııı yönetici kim olacak? Bundan nasıl yetişecek? Iıı siz dediniz ki ben siyaset yapmıyorum. Evet ben de mesela MHP'de görev almadım ama ülke ocaklarında o anarşi öncesi İstanbul'da hatta büyükşehir ııı Ankara Belediye Başkanı arkadaşımızla omuz omuza da mücadele ettik ondan sonra. Iıı yani ama bir kahtericat söz konusu.
Iıı bir sorunsal söz konusu. Tamam siyaset bizim mizacımıza uymuyor ama onsuz da olmuyor. Iıı yöneticiler de gerekiyor.
Bürokrasiye adam da gerekiyor. Iıı derli bir şuurda insanlar da gerekiyor. Ve geçmişinde büyük bir hipnozu var.
Iıı geçmişin hipnozundan ııı arınmamız lazım. Geçmişin hipnozunu bozan yakın geleceğin ölçülerine de ihtiyaç var. Mesela ben sizi bu şekilde değerlendiriyorum.
Iıı bir sorunsal ortaya çıkıyor. Iıı çünkü yaşlılar bırakıyor gençler orta yaşa geliyor, orta yaşlılar yaşlı oluyor. Bunun bunun bir devamı gerekiyor.
Bu konuda neler düşünüyorsunuz Sayın Üstad'ın? Evet. Teşekkür ederim. Evet.
Iıı Mehmet abi. Sorunu anladım. Şimdi telefonu verelim Mehmet Bey.
Gerek yok benim. Oturun. Sayın Üstad'ın yayına yetki yapıyor.
Iıı değerli Sayın Ahmet'i dinlerken ben otuz yıl önceki hali Sayın Ahmet'i değiştirdim. Bugün yani biraz daha Abdurrahman Tüliphan, biraz iyi bir milli görüşçü, iyi bir şeriatçı. Ülkücülükten birkaç yıl kaldığını görüyorum.
Değerli her şeyim ben Adiyem ama dayılar Malatya'da olduğu için rahatsız olacağım. Tabii. Adiyem'in eskiden Malatya'ya bağlıydı zaten.
Evet. Şimdi Türkçülük günü dediler. Bugün Edirne'de olduğu için Türkçülük günü.
Bunu da söyleyeyim. Kain devletleri, Kürt'ün, Türk'ün bütün doğu kültürlerinin yaşadığı ve bunu kutladığı bir gün. Bugün de rezoğlu için o. Üç bin yıl önce dört bin yıl önce Orhan Halklar'ın da Türk isminde olduğunu bilir sayın.
Herhalde bunu söylememe gerek yok. Arkasından vedalı hükümetlerin bir arkasında Kur'an-ı Kerim'de biz sizi kavimlere böldük, tanışasınız. Görüşesiniz diye Kur'an hükmü bence bu da geçerli olan bir şeydir.
Vardır. Insanlarda bir kavram vardır. Irkçılık olmadığı müddetçe.
Ben de iyi bir ülkücüyüm. On yaşından beri her türlü yani sizin kadar biz hapiste yattık. Ankara'da yaşadık.
Sırtımda da var kurşun duruyor. Bunu da hiç mutlu etmem. Onu da söyleyeyim.
Üç iki santim daha gitseydi ömür boyu da o müddetten sakat kalacak bir insandım. Ülkücülüğü yaşıyorum
Getireceğim mesleğe hoşlandığını hiçbiri ben oy vermezdim. Masanın altındaki izleri söyleyeyiz. Üzerinde üç dört oyla oy verdik, seçtik, buraya geldik.
Ben oraya bir terörist başının gelip kırk bin kişinin katil olan birine oraya gelip o mesleğe görüşülmesine karşıyım. Bu fikrinden dolayı da oy verdiğim için de son dönemdeki oyundan dolayı da çok pişmanım. Bunu bir yere koymak lazım.
Siz çok memnun olabilirsiniz. Tayyip Bey çok iyi oyabilirsiniz. Bir iyi bir hukukçu sözü iki bin altıda Fuhuş'un yasasını kaldırdı.
Fuhuş'u serbest bırakan bu partidir. Hukukçu onun için söylüyorum. Şöyle kısasta hayır var dediği hırsızlık altmış yedi kere katmaç yapan yirmi üç yıl değiştirmeyen bir parti politikasını gidiyoruz.
Bülent Araş Bey üç defa dilekle verdi. AK Parti yönetimindeyken ya ya komşumun evine girilerek kadın evini kestiler. Arkadaş üç tane bilezliği almak için sorumluluk yasasının lütfen bir şeyin çözüm olun diye yalan benim.
Devam ediyor. Yirmi üç yıldır. Yani kış dağısı için kararına çıkanan bir cumhurbaşkanımız var.
İstediği kadar istediği kanunu çıkarabilecek yetki ve şiir şahit. Gerçekten yapabilir bunu. Şimdi hukukçu olduğunuz için bu konudan biraz ben size şey etmek istiyorum.
Ayrıca bir de sizden benim bir ricam var. Bu terörist ülke hakkında bilginiz veya görüşünüzde teşekkür ediyorum. Evet Murat Sakar Sayın Hocam çok teşekkür ediyoruz.
Dilinize sağlık. Bir çok hususta duygularımıza, düşüncelerimize tercüme alıp ifade ettiniz. Sağ olun, var olun.
Tabii bizim yaşlarımızda olup da siyasi atmosfer içerisinde yer alan kişilerin yani sadece soru sorarak böyle ııı kemer çekilmesi çok mümkün bu anlamda da özür diliyorum. Yani siyasi bir tartışmaya rahmet etmek istemiyorum ama şu gerçeğin bir bilinmesi gerekiyor. Bütün hükümetin yanlışlarını işte siyasi partilerin yanlışlarını değerlendirirken yani en büyük eleştiri yirmi üç yıldır iktidardasınız.
Şunu neden yapmadınız? Yirmi üç yıldır iktidardasınız. Bunu neden çözmediniz? Şimdi üç yılda müşahedecek bu mesele. Iki yılda müşahedecek meseleleri çok önemli bir sorun teşkil ediyor hepimiz için ve bunu ben doğru bir değerlendirme olduğunu düşünmüyorum bir kere.
Yani ben de çok eleştirdiğim yönleri var. Ali Başkan'ımız dediği gibi hükümetin ya da ııı AK Parti'nin çok eleştirdiğim aynı eleştirdiğim eleştirdiği yüz yüz katılıyorum. Ama AK Parti'nin yirmi üç yıldır iktidarda olduğunu söylemek bence çok doğru bir yaklaşım değil.
Yani AK Parti belki on beş Temmuz'dan sonra biraz muktedir oldu diye düşünüyorum. Ve hala da ve hala da ııı maalesef bu bir takım layıkçı kesimin baskısını üzerine de hissediyor. Çünkü bazı şeylerin yapacağını söylediği zaman oy kaybedeceğini düşündüğü için yeni nesilde özellikle kırk yaşım altındaki gençler de birçok meseleyi sizin gibi cumhuriyet tarihini çok iyi bilmedikleri için tabii ııı bu meseleler bu şekilde işin direkt devam ediyor diye düşünüyorum.
Evet teşekkür ediyorum bunların olayı. Fakat ben bu ııı İslami mücadele içerisinde Necip Fazıl'ın rolünden biraz bahsedebilir misiniz? Saçan. Teşekkür ediyorum.
Evet ııı sorumlu var. O zaman gelince de soralım ama. O zaman şöyle buyurun.
Size de soralım. Eee bizi izleyen eee birkaç konuya teşekkür ediyorum. Akşin Akşin Selen Doruk'un sahibi Celal Çelik Bey'e teşekkür ediyoruz.
Eee Rahmi Karagül, Mehmet Er ııı Serhat Aşkın, Selen kardeşim, Ahmet İstekçi ııı İstanbul temsilcimiz. Size teşekkür ediyorum. Eee Suat Yokuş kardeşime teşekkür ediyoruz.
Evet. Buyurun. Eee teşekkür ederim eee Seyri Bey yani sorumlusun.
Eee şimdi tabii bahsettiğiniz konu eee bugüne yansıyan konuların çok ciddi bir arka planı var. Özellikle Tanzimat Dönemi'yle beraber Osmanlı'nın o son dönemleri. Aslında eee burada konuştuğumuz çoğu yansımanın gerçek planında bir kültür savaşı var aslında.
Yani bu Tanzimat Dönemi'de, Meşrutiyet Dönemi'de yani bu siyaset tabii ki eee bir idare şekli var yani bu insanlık ııı tarihinden bugüne kadar değişik idare metotları var. Işte bugün adı demokrasi dediğimiz dünyada her ne kadar ama o da ciddi tartışma konusu olan bir konu aslında. Eee ama neticede eee bir insan eee kalabalığı, insanların yaşadığı bir coğrafya, bir ilçe, bir ülke veya dünyadan bahsediyorsak neticede insanları da eee yönetmeniz lazım.
Aslında yönlendirmeniz lazım. Şu anda bunu tabii sosyal medya aracılığıyla özellikle çok ciddi bir kültürel eee yönlendirme var dünyada. Işte bunun için eee sinema endüstrisi başta olmak üzere müzik endüstrisi gibi yani bizim aslında çok eee burada konuştuğumuz konuları daha soft power dediğimiz yöntemle insanlara nakşeden yöntemler var aslında.
Yani siz inandığınız bir fikri eee doğrudan direkt mesajda artık veremiyorsunuz. Ve bu metodu eee bu işin uzmanları yüz elli iki yüz yıldır zaten yapıyorlar. Işte fotoğrafın icadıyla başlayan daha sonra işte sinemanın icadı eee gelinen nokta eee ülkelerin yöneticilerinin de ne kadar ülkedeki insanların zihinlerini nakşedebildiği de aynı bir konu ki bir seçim kampanyalarında da zaten kullanılan yöntemlerle baktığınız zaman yine bu yöntemler kullanılıyor.
Aslında eee dediğim gibi burada önemli kültürel eee hakimiyet eee şu anda ülkeler üzerinde bir tek dünya devleti yönetimi anlayışı var. Eee bizim inancımızda da aslında siz nasılsanız yöneticileriniz de öyledir. Eee noktasında biliyorsunuz ne halinde bir eee şey de var.
Yani bir toplumun aynısıdır. Yöneticiler aslında biz yöneticileri eleştiriyoruz. Ama aslında önce kendimize eleştirmemiz lazım.
Kendimize dönüp bakmamız lazım. Hatta bir söz yine ııı söyleyebiliyorsunuz. Siz söylediklerinizi değil aslında yaptıklarınızla değerlendirebilirsiniz.
Çok güzel şeyler konuşabilirsiniz. Iyi örnek, iyi rol modeller çoğalmadan toplumda ııı bazı şeyleri başarmak çok zor. Iıı şu anda bizim aslında yapmamız gereken ııı şu anda da maalesef Tırnakçı'na söylüyorum.
Rol modellerinde ııı tabii ııı o arzu ettiğiniz bir çizgiyle bir alaki yapıda çok fazla belki ııı insanların veya profillerin olmaması. Ama netice itibariyle öncelikle kendimizin ııı ailemizin ııı çevremizi yakın çevremizi buna katarak başlamak lazım. Iıı bir de dil olarak ııı bir insanı ikna ederken genelde ııı dünyada da var.
Ülkemizde de bu. Biraz sert. Herkes birbirine bir gruba da veya bir isim altında birbirine bir de genelleştirerek söylüyor.
Orada bir iki ııı kişi belki var o karakteri temsil eden. Ama o gruba ııı temsil edilince bu sefer orada bir ııı siyasette çok tercih ettiği, kullandığı bir şeydir. Işte kendi kitlesini ııı sıkılaştırma diye tabir edilir.
Onun üzerine biraz yüklendiğiniz zaman inanmasa bile o kitlenin içinde olduğunda birden o kitleler katılaşıyor. Yani burada bu söylemleri de ııı değerlendirirken ııı konuşurken de ııı buna nasıl bakarsınız? Belki bunları da eklersiniz. Evet teşekkür ederim.
Başka soru yok. Evet. Hocam şöyle yaparız.
Eee ben hocam katıldığınız olarak bir teşekkür ederim. Son sözü almamak üzere sözü vereceğim. Hocam cevap verdikten sonra eee kapanışı da kendisinde yapmasını rica ederim.
Bir baktık. Bütün sevgi olsun. Arkadaşlar bir de eee sosyal medyada yazan bir soruyu da eklemiş olalım.
Aydınlar hocam gençlerle ilgili eee çalışmaları var mıdır diye bir gazetecimiz çok sayıda soru var. Ondan sonra hocama veriyoruz. Çoğuna cevap vermiyoruz zaten.
Evet. Buyurun. Bu sizin.
Eyvallah. Kapanış da sizin. Eyvallah.
Teşekkür ederim. Şimdi ııı İsmail kardeşinin ııı söylediği bir şey hepimizin düştüğü hata. Ben de konuşmamda eğer bu hataya düştüysem özür dilerim.
Genelleştirmek doğru değil. Genelleştirmek insanı yanaklıya götürür. Yani burada ııı farklı düşüncede olan insanların ııı bu düşüncelerini yok sayamayız.
Bu düşünceler vardır. Bu düşünceler yok sayarsanız ideoloji ııı bataklığına, kuyusuna düşen ııı yanlış ııı sonuçlara gidersiniz. Kendi inancınızda da nağılgılara düşebilirsiniz.
Dolayısıyla genelleştirmeyi ııı yapmamak lazım. Ben bazen bu hatayı yapıyorum. Iıı hatta sonra dönüyorum.
Işte ııı mesela bazı layık kesim diyorum. Yani layık kesimin hepsi bunu yapmıyor belki. Ama yani biraz da insaflı davranmak adına bir şeyin ııı entelektüel birinin bu hataya düşmemesi lazım.
Teşekkür ederim. Burada söylediğiniz gibi tabii ııı artık fikirler ve düşünceler ııı anlatılarak değil ııı özellikle sosyal medya ve ııı sanat dünyası işte ııı film dünyası ııı bunlar insanları yönlendirmede çok etkili. Iıı bunun etkisi ııı bizim üzerimizde belki en fazladır.
Niye? Iıı şimdi son ııı yılları ııı hariç tutarak ııı baktığınızda Türkiye'de çevrilen ııı sinema filmlerinin hiçbirinde İslami bir öğe göremediğiniz gibi bir de hep kötü rollerde imamdır. Hep kötü adamların elinde tespih vardır mesela. Hep böyle İslam'ı ve Müslüman'ı çağrıştıran roller hep kötüdür.
Yani bu bilinçli yapılmıştır. Yani bunlar ııı dizilerde öyle ama yok yeni yeni dizilerde en azından ezan sesi duymaya başladı bu millet yani eskiden o da yoktu. Namaz kılma sahneleri görmeye başladılar.
Iıı sosyal medyada bu ııı şey var bir İsmail Hakkı Aydın diye bir ııı profesör var. Duydunuz mu bilmiyorum. Takip ediyorum ben kendisini.
Okumaya çalışıyorum. Iıı özellikle dijital dünyada zihin kontrolüyle ilgili ve bu zihin kontrolünün dünya istihbarat örgütleri tarafından da ciddi şekilde kullanıldığı konusunda tezleri var. Yani dijital dünyada ııı insanların artık zihinleri kontrol edilebildiği.
Mesela bir ııı şu son Ekrem İmamoğlu soruşturmalarında ııı gözünüzden kaçmış olabilir. Benim dikkatimi çektim. Mesela bu reklam ııı panolarına yerleştirilen yüz tanıma ııı şeyleri var, yazılımı var ve ııı kameralar var.
Siz ııı karşınıza gelen ııı reklama ııı baktığınızda yüz halinizden o üründen veya o reklamdan hoşlanıp hoşlanmadığınızı yazılım yapay zekayla alıyor ve merkeze bildiriyor. Şimdi bunun bunun siyasi tercihlerinizle de söz konuşuyor. Yani bir panoda Ekrem İmamoğlu'nun resmini gördüğünüzde resmini gördüğünüzde sizin yüz şeklinizden o durumdan, o siyasetçiden hoşlanıp hoşlanmadığınızı yapay zeka analiz ediyor, merkeze bildiriyor.
Bunun iyi kötü tarafları ne? Mesela bildirdi merkeze. Dedi ki ya bu ııı Ali Molla Salih hiç seni sevmiyor. Onu bir kenara not et.
Yani. Şimdi bu ııı senin üzerinden çalışma da yapabiliyorlar. Bunlar çok önemli şeyler.
Ben bu konunun çok uzmanı değilim ama ııı genel bilgilerde baktığımda o kaydının ismini not edin. Iıı yapay zekayla ilgili ve Türkiye'ye ilgili ciddi önerileri var. Sosyal medyanın ve ııı bu konuda kapitalizm ve batı dünyasının çok çok fersah fersah bizden ileride olduğunu görüyoruz.
Senin konuşmanda da işte gördünüz. Teknofest'i protesto eden çağdaşlar ııı Türkiye'deki ııı bu binlerce gencin yazılımcının ve bu teknolojinin peşine düşen Türk çocuklarını çağdışı ilan ediyorlar ve katılmıyorlar. Bu konuda ııı hassasiyet gerekiyor ben de aynı kanattayım.
Ama tabii bu ııı kısa konuşmamız arasında bunu şey edemedik. Bir de burada şunu söyleyeyim. Meşhur bir ııı düşünür vardır.
Roger Grody'in. Duydunuz mu ismini bilmiyorum arkadaşlar. Roger evet Roger Grody'i biliyor ııı bulursanız bazı kitaplarını okumanızı Roger Grody sonradan Müslüman olmuş, ünlü bir sosyalist düşünürdü.
Batı'da, Batı'da ciddi bir entelektüeldir. Batı ııı da akademik ve ııı felsefe çevresinde aranan bir isimdi. Iıı devlet başkanlarıyla randevusuz görüşebilecek kadar Batı'da etkili bir isimdi bu.
Bu ııı Roger Grody ııı araştırmaları sonunda Müslüman oluyor. Iıı Müslüman olduktan sonra artık hiçbir makalesi Batı'da ııı yayınlanmadığı gibi hiçbir kitabı basılmıyor, hiçbir toplantıya davet edilmiyor. Iıı Batılılar bizim gibi değil yani.
Ezik değiller yani. Kimse çağırmıyor. Bu gelsin de anlatsın diye gelip anlatırsa millet ama biz ne yapıyoruz? Ne kadar ııı İslam karşıtı adam varsa çağırıp bu arkadaşları böyle bir de şeyle sırıtarak dinliyoruz.
Hatta başörtümüze küfür etmelerine rağmen ııı Roger Grody'nin bir makalesi bile yayınlanmıyor. Roger Grody diyor ki ben araştırmalarımın sonunda Müslüman oldum. İslam araştırıyor tabii.
Bu sosyal falsatacı. Ben diyor eğer Müslümanlığa baksaydım diyor ııı Müslüman olmazdım. Yani onların haline bakarak Müslüman olma mümkün değildi diyor.
Şimdi dolayısıyla ııı İsmail'in dediği doğru, ben de aynı kanattayım. Yani biz de Müslümansak birileri size bakıp ya bu Müslümanlık ne güzelmiş demesi lazım. Diyebiliyorlar mı? Herkes kendini tanıtsın yani.
Bu konudaki şey budur. Şimdi ııı bir arkadaşımız da ııı yüzde yüz katılıyorum. Iıı Türkiye'yi ben de o öyle düşünüyorum.
Türkiye'yi Türkler on beş Temmuz'dan sonra yönetmeye başladılar. Hakan Fidan'a gelinceye kadar MİT müsteşarlarımızın biyografilerini okuyun arkadaşlar. Basit bir şey söylüyorum.
Çok konuşmak istemedim. Biyografilerini okuyun. Türkiye'de AK Parti iktidar oldu ama ben siyasetçi değilim.
Çok eleştirebilirim. Ama ııı adamlar iktidar oldular. Iktidarlar partiler kapatılıyor diye ucucuna şey ettiler.
Bir gece ııı iki tane general çıktı. Dedi ki işte Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında daha geçen gün yaşadık. Yirmi yedi Nisan muhtırası filan hikayeleri.
Efendime söyleyeyim işte en son yaşanan on beş Temmuz. Şimdi biraz haksızlık etmemek lazım. Ben kendi adıma söylüyorum.
Ya bizim gençlik yıllarımızda Taksim'e cami yapılması hayalimizdi be arkadaşım. Taksim'e cami yapılması hayalimizdi. Cami yapan bu devlet cami yapamıyordu ya Taksim'e.
Niye yapamıyordu? Işte Türkiye'de o İslamkar kendilerinin adı Türk Müslüman görünen o insanların füzyatçı gibi kurumların baskıları dolayısıyla. Bir şey daha söyleyeyim. Bu kitabımda vardır.
Şimdi bir kitabım daha baskıda yakın zamanda çıkar. Orada da yazdım. Biz ülke ocakları olarak bin dokuz yüz yetmiş altı yılında Hürriyet Gazetesi'ni protesto etme bahanesiyle İstanbul'u bilenler biliyordur.
Iıı Beyazıt'tan yürüyüşe geçtik. Ben de yöneticiydim. Mustafa Bebkaya Başkan'dı.
İstanbul Köşkü Ocakları Başkanı. Ben de yöneticilerinden birisiyim. Hürriyet Gazetesi'ne şeyden o Çemberli Taş'tan sonra dönülüyor.
Biz dönmedik. Iıı şeye doğru Gülhane'ye doğru yürürken polis şefleri yanımıza geldi. Dediler ki ya Hürriyet Gazetesi'ne hani protestoya gidiyordunuz falan.
Biz ama bir ııı yöneticiler kafamızda başka Ayasofya'yı işgal edip orada namaz kılma şeyimiz var. Eylemi yapacağız. Onun için polis şeflerine dedik ya biz o divan yolundan döneceğiz.
Yani Ayasofya'nın karşısından Cağaloğlu'na dönen yol var ya. Oradan döneceğiz dedik. Ama ııı tabii etrafımızda onlar da tertibat almışlar.
Iıı biz hemen ııı oradan ııı o kavşağa geldiğimizde ııı biz ııı kortecdeki arkadaşlarımızla yönlendirerek ııı aniden Ayasofya'ya döndük. Zaten elli ve ııı polisler ne yapacağını şaşırmış bizi önleyemediler. Iıı Ayasofya'ya girdik zorla.
Iıı ve ııı Urfa'lı bir arkadaşımız Allah rahmet eylesin. İmam Ali Bahmancı. İmam nakabını taktık ondan sonra.
Ezan okudu. Iki iki rekat mescid namazı kıldık. Bir de baktım ki bizim arkamızda bizi engellemeye çalışan polislerin neredeyse belki de tamamı arka saflarda namaz kılıyorlar.
Şimdi ya ben kendi adıma söylüyorum. Ben AK Partili değilim arkadaşım. Hayatımda AK Parti'den bir lira nasiplenmiş bir adam da değil.
Başında da söyledim. Vallahi de billahi de sırf Ayasofya'yı açtığı için camiye çevirdiği için Recep Tayyip Erdoğan'ı ölene kadar desteklemeyen namerttir kendi adıma söylüyorum. Üç kilo patatesin, beş kilo şeyin, bir arkadaşım bir gün geldi, başınıza anlatıyor.
O kısa büroda böyle sık sık gelir. Iıı emekli bu. Recep Tayyip Erdoğan'a da söyler.
Ya ben de nezaketen alttan en sonunda dayanamadım. Bu devlet namuru karısı da kendisi de memur. Emekliler.
Çalışmıyorlar. Ya ben çalışıyorum yani. Ben çalışmasam ben emekli maaşıyla geçinemem mesela.
En sonunda dayanamadım. Dedim ya Faruk sana bir teklifte bulunuyorum. Sen ver dedim.
Hanımın ismi Emine. Ben okul, liseden okul arkadaşım. Siz dedim birinizin aradan seç.
Ya sen ya Emine dedim. Emekli maaşını bana versin. Ben de eşimle birlikte iki emekli maaşımızı size verelim.
Yani bir maaş verin ben size iki maaş vereyim. Bu nereye dedim? Her geldiğinde dedim. Çocuğun bilmem nerede okuyor.
Bir tarlam var elli milyon diyorsun. Bir araba son model altında. Yok bilmem ne.
Ispanak'ın bilmem neyin kilosundan var. Ya Allah'tan korkar kardeşine. Adam Halep kalesine bayrak çekiyor.
Diyorsun ki İsrailler çektirdi. Ya ya kalpleri var, mühürlü gözleri var, görmezler. Kulakları var, işitmezler.
Bunu başka. Allah nasip etmediğince de hidayet etmezler. Şimdi ben dün akşam ııı şeyi izlerken ııı Bülent Arınçla ııı o Şamil Tayar'ı ııı şöyle bir kendi kendime düşündüm ve kendi kendime bir karar aldım.
Ya bir adamın yanındaki insanlardan bu kadar mı kendisini satan adam çıkar ya? Bu kadar satan adam çıkmasına rağmen dimdik yolunda yürüyor ya. O zaman ben bu ülkenin bir vatandaşı olarak AK Partili olmayan bir olarak bu adamı desteklemem lazım diye. Hiçbir yanlışı yok.
Yanlışı vardır. Ya hatasız kul yoktur. Benim binlerce hatam vardır.
Yanlışı vardır. Biz doğrularına bakarız. Biz doğrularına bakarız.
Bizi görür müsünüz? Necmettin Erbakan seksen yaşında cezaevinde yatsın diye anayasa mahkemesinin kapısına giden başta Kılıçdaroğlu, Özgür Özel bilmem ne, Cumhuriyet Halk Partililer yanına bir tane başörtülü kız alacak, iki yüz bin lira da maaş verecek. Ona algı operasyonu için bilmem ne yapacak. Şimdi kalkacak.
Ya adamı saat dokuzda sekizde de gözaltına almayın be kardeşim. Olur. Bir tanesi öyle eleştirdiğinde dedim ki bak kardeşim.
Bu sizi gözaltına alanlar dedim. Müslüman adamlar. Sabahleyin namazını kılıyorlar, işe gidiyorlar.
Sizin gibi değiller dedim. Onun için o zaten sizi gözaltına alıyor. Şimdi rahmetli Necip Hazır Kısa Kürek bu mücadelenin mihenk taşlarından birisidir.
Rahmetli Alparslan Türkeş'le birlikte ocak yönetici olduğum zaman yanına gitme, tanışma şerefine erdiğim. Kendisiyle tanışın. Ne bir şahsına münhasır bir zattı.
Büyük Doğu Hareketi ciddi bir hareketti. Bu hareketin surda bir gedik açma hikayesidir. Necip Fazıl.
Necip Fazıl Milli görüş tarafında hem ııı ülkücü camia tarafında ııı hani zaman zaman eleştirilse de demin dediğim gibi ben çok şeyine bakarım. Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçli de Serdengeçli'yle de ııı tanışıp konuşma şansımız oldu. Belki yazmıştır ziyarete.
Bugün bir şey anlatıyor Osman Yüksel Serdengeçli. Diyor Kayseri'de bir arkadaşımız Cezeve'de biz de aslında İstanbul'dan para topladık. Aramızda ııı ben bana verdiler görev.
Gittim işte Ankara'da Necip Fazıl'a uğradım. Orada da Kayseri'ye geçeceğim. Anlattım durumu Necip Fazıl demiş kaç para topladınız? Demiş ki işte şu kadar para topladım.
Demiş o parayı ver. Niye? Ya arkadaş oraya. Ver demiş arkadaşım lan.
O demiş zaten Cezevinde demiş. Devlet bakıyor. Lan biz burada acımızdan ölüyoruz demiş.
Biz sabah bir simit yiyoruz. Akşama kadar bir daha bir şey yemiyoruz. Ver parayı demiş.
Osman Yüksel Serdengeçli'nin halinde parayı almış. Şimdi baktım ben adam hani böyle bir ııı yüzeysel. Ya adama bak Cezevi'ne giden parayı almış.
Bana göre iyi etmişlerim ben. Ya adama bakıyorlar zaten içeride. Ben de aynı görüşteyim.
Şimdi onu imkan edemeyiz. Ben de onun eserlerinden çok etkilenmiş. Bu biraz önce Mehmet'in dediği gibi biz ben ııı halen ııı şey ülkücüyüm.
Iıı şeyim de tavrımda budur. Mahallemi terk etmedim yani. Bunları mahallemde söylüyorum.
Birileri anlasın diye. Demin Ali Molla Salih'in söylediği gibi ülkücülerin arasında eleştiri yapan tek kitaptır belki de. Yani tek kitaptır.
Yani öz eleştiri yapar. Niçin böyle? Neden? Zaten düşünen insan eleştiri yapar. Düşünmeyen eleştirmez.
Dolayısıyla ııı Necip Fazıl'ın ııı o şeyini imkan edemeyiz bizim de üzerimizdeki. Şimdi ııı Halim kardeşim de ya bu siyaset kötü dedik. Ben siyaset yapamıyorum.
Siyaset eee bir ııı adeta tahti rical siyasetçiler için herhalde yaşanıyor. Şimdi ben burada şunu söylüyorum. Bazen siyasetçilere haksızlık yapıyoruz.
Şöyle haksızlık yapıyoruz. Ben anlaşılsın diye söylüyorum kendi adıma. Bu ülkede haysiyetiyle, namusuyla vatanına, milletine, halkına hizmet etmek için namuslu demin dediğim Hasan Celal Güzel'in gibi siyaset yapanların hepsi cennetliktir.
Bakın. Hiç şey yoktur. Çok zordur.
Çok zor ya. Yani mesela ben şimdi kendime niye yapamadım? Ya devlet bahçeli bazı şeyler söylüyor. Benim kafama yatmıyor arkadaş.
Şimdi ben de baştan doğru mu söylüyor diyeceğim? Veya Alparslan Türkeş. Bir yanlış bir şey yapıyor. E şimdi siyaset böyle.
Bırak ya Özgür Özel ya işte bir şey söyleyecek. Sen de CHP'li olarak bu doğrudur diyeceksin yani başka şansın yok. Yani veya AK Parti'de Recep Tayyip Erdoğan bir şey diyecek.
Sen yanlış gördüğünde bu yanlıştır. Diyebilecek misin? He? Diyeceksen ayrıl. He diyemeyeceksen yaparsın siyaset.
Siyaset bu olduğu için ben namuslu, haysiyetli siyasetçilerin nerede olursa olsun bu ülke evlatları tarafından desteklenmesi gerektiği düşüncesindeyim. Maddi manevi. Ben ııı işte Mehmet'le biliyorum ben Büyük Birlik Partisi'nin bütün seçim konuşmalarında ben rahmetli muhsinler buralarda dolaşıyordum ediyordum.
Niye? Bu ııı Muhsin Yazıcıoğlu gibi bir vatan evladı. Bir daha gelmedi. Maalesef ııı şehit ettiler.
Öldürülmüştür. Iıı şey ııı öldürülmüştür rahmetli eski Cumhurbaşkanı Başbakan Anavatar Turgut Özal benim de hemşerim. Bu Türkiye'de ya bir ülkenin Cumhurbaşkanı kalp krizi geçirir de Cumhurbaşkanı'nın köşkünde ambulans mı olmaz ya? Ankara sokaklarında hastane mi bulmak için dolaşıyoruz? Kimi kandırıyorsunuz? Bu ülkenin bu ülkenin ııı birileri bir yerlerde ipinizi çektikleri zaman ııı hiçbir şey yok.
İzini bile bulamıyorsunuz. Iıı bunlar sıkıntıdır. Bu sebeple ııı siyasetçilere haksızlık yapmayalım.
Ben ııı en basiti yani ben ııı sosyal medyada görüyorsunuz işte siyasetçi Ali Molla'yı sürekli destekliyorum. Desteklemiyorum. Başka şeyle başlıyorum.
Yani onun için ııı siyaset yapan namuslu insanların ııı hangi partide olursa olsun desteklenmesi lazım. Onlar ııı cennetlik diyorum. Bu sebeple ııı siyaseti tukata edemeyiz.
Bir de bir ülkeyi düzelteceksen siyasetle düzeltirsin. Mesela ben bu vesileyle yine yazdım böyle sık sık ııı bizi ve bizim inancımızı kötülemek için ııı alçaklar tarafından üretilmiş kelimeler vardır, terimler vardır ve bunu Müslümanlar da kullanır. Mesela siyasal İslam kelimesi.
Çok kızarlar buna. Hiç siyasal Hristiyan duydunuz mu? Siyasal duydunuz mu? Ne demek siyasi siyasi İslam ya? Siyasal İslam ben eee Müslümanlara bir şey demiyorum ben siyasi. Hadi be.
Kimi kandırıyorsun? Eee kandırdıklarım vardır. Kim bunu söylüyorsa bilin ki İslam düşmanıdır. Kimse kusura bakmasın.
Böyle bir şey yoktur. İslam'da siyasetin ta kendisi vardır. Müslüman siyaset yapacaktır.
Müslüman siyaset yapmak zorundadır. Çünkü ilk emri oku tebliğ anlamındadır. Al kitabı okanlarında değildir benim kanatıma yok.
Tebliğ et. Ayetlerimizi tebliğ et. Her Müslüman ayetleri tebliğ ile mükelleftir.
Dolayısıyla da siyaset yapması lazım. Şimdi ııı geçmişte de beraber olduğumuz için tabii biliyor ben milliyetçilik ııı öfçülük, ürkücülükle ilgili birkaç şey söyledim. Ben ııı yani kime sorarsanız ürkücü olduğunu söylerler.
Iıı şey ııı yani eksiyle, fazlasıyla, şuyla, buyuyla bunu her alanda tartışırız. Ancak biraz önce söylediğim gibi milliyetçilik ile ırkçılığın ince bir çizgi vardır. Ümit Özdağ gibi milliyetçi değilim ben.
Biz de değiliz. Ha. Ümit Özdağ gibi sokaklarda Suriyelilere laf söyleyen alçaklar milliyetçi de değildir, ürkücü de değildir.
Bakın size bir şeyimiz var. Bunu yazacağım. Sosyal medyada çekiniyorum.
Ben kırk dört dairesi olan bir sitede yaşıyorum arkadaşlar. Geçen bayramdan önce bir de söylemesi ayıp gittim bankadan para böyle yüz liralık yaptırdım. Çocuklar gelirse eşyalar.
Evet. Duysunlar. Iıı gelen çocuklara vereyim diye.
Bu kırk dörtlük sitede bir tane Suriyeli aile varmış. Ben duyuyorum da tanışan tanıştık da çok konuşamadık. Böyle asansörde falan karşılaşıyoruz.
Bayramlaşmaya bir tek o Suriyeli ailenin çocukları geldi. Allah onları eksik etmesin. Allah onlara burada da vatanlarında yaşama gibi yaşamak nasip etsin.
Iıı onların onları da giderse bayramlaşmaya kimse ikna mı edersin? Şimdi o yüzden o yüzden ııı kimse ırkçılık yapmasın. Irkçılık başka bir şeydir. Milliyetçilik başka bir şeydir.
Biz ırkçı değil milliyetçiyiz. Iıı dolayısıyla ııı yerli ve milliyiz diyelim. Iıı bu bizim ülkücülüğümüze halen getirmez kanatındayım.
Biraz kısa kesiyorum. Bir de ııı PKK'yla görüşülmesi işte bu yirmi üç yıldır söylediklerini yapmıyor. Ya ben siyah dediğim gibi bu AK Partili bir arkadaş bunlara cevap verir.
Ben şimdi veririm de ama bu sefer benim ııı başlarla. Bazen ben AK Partili zannediyorlar. Araya diyorlar ki telefon ediyorlar bana.
Evet. Mehmet'in dediği gibi. Hatta bazen
Kim bunu söylüyorsa bilin ki İslam düşmanıdır. Kimse kusura bakmasın. Böyle bir şey yoktur.
İslam'da siyasetin ta kendisi vardır. Müslüman siyaset yapacaktır. Müslüman siyaset yapmak zorundadır.
Çünkü ilk emri oku tebliğ anlamındadır. Al kitabı oku anlamında değildir benim kanatıma yok. Tebliğ et.
Ayetlerimizi tebliğ et. Her Müslüman ayetleri tebliğ ile mükelleftir. Dolayısıyla da siyaset yapması lazım.
Şimdi ııı geçmişte de beraber olduğumuz için tabii biliyor ben milliyetçilik ııı öfçülük, ürkücülükle ilgili birkaç şey söyledim. Ben ııı yani kime sorarsanız ürkücü olduğunu söylerler. Iıı şey ııı yani eksiyle, fazlasıyla, şuyla, buyuyla bunu her alanda tartışırım.
Ancak biraz önce söylediğim gibi milliyetçilik ile ırkçılığın ince bir çizgi vardır. Ümit Özdağ gibi milliyetçi değilim ben. Biz de değiliz.
Ha. Ümit Özdağ gibi sokaklarda Suriyelilere laf söyleyen alçaklar milliyetçi de değildir, ürkücü de değildir. Bakın size bir şeyimiz var.
Bunu yazacağım. Sosyal medyada çekiniyorum. Ben kırk dört dairesi olan bir sitede yaşıyorum arkadaşlar.
Geçen bayramdan önce bir de söylemesi ayıp gittim bankadan para böyle yüz liralık yaptırdım. Çocuklar gelirse işe yarar. Evet.
Söylerim, duysunlar. Iıı gelen çocuklara vereyim diye. Bu kırk dört bin sitede bir tane Suriyeli aile varmış.
Ben duyuyorum da tanışan tanıştık da çok konuşamadık. Böyle asansörde falan karşılaşıyoruz. Bayramlaşmaya bir tek o Suriyeli ailenin çocukları geldi.
Allah onları eksik etmesin. Allah onlara burada da vatanlarında yaşama gibi yaşamak nasip etsin. Iıı onların onları da giderse bayramlaşmaya kimse ikna edemez.
Şimdi o yüzden o yüzden ııı kimse ırkçılık yapmasın. Irkçılık başka bir şeydir. Milliyetçilik başka bir şeydir.
Biz ırkçı değil milliyetçiyiz. Iıı dolayısıyla ııı yerli ve milliyiz diyelim. Iıı bu bizim ülkücülüğümüze halen getirmez kanatındayım.
Biraz kısa kesiyorum. Bir de ııı PKK'yla görüşülmesi işte bu yirmi üç yıldır söylediklerini yapmıyor. Ya ııı ben dediğim gibi bu AK Partili bir arkadaş bunlara cevap verir.
Ben şimdi veririm de ama bu sefer benim başlarla bazen ben AK Partili zannediyorlar. Araya diyorlar ki ya telefon ediyorlar bana. Evet.
Mehmet'in dediği gibi. Hatta bir işler oluyor. Bana diyorlar ki ya bir filan bir şey.
Ya arkadaş ben ne diyeyim adama? Ben tanımıyorum. Belediyesini, il şeyini, bu yönü işte milletvekilini tanıdıklarım var. Evet.
Ama yani birinin aldık da birinin böyle işini yapacak kadar bir şeyim yok. Iıı dolayısıyla ııı şimdi Mehmet'ten siyasete atılmış haklı olarak tabii kendilerine alan açmaları lazım. Eee oy alacağı alanda muhafaza kağıt etsin.
Dolayısıyla. Evet. Evet.
Şimdi bu arkadaşlar ııı PKK'yla görüşme konusunda ben zaman zaman Bursa'da çeşitli gazetelerde köşede yazıyorum. Dört beş sene önce bu ııı konuyla ilgili bir köşede yazmıştım. Iıı hatta yeni kitabımda onu da koydum.
Makalemin başlığında şunu söylüyorum. Devlet, devlet PKK'yla görüşebilir. Sen ona gülümseyemezsin bile.
Şimdi hadi devlet haklı diyorlar ya nerede? Devlet haklı ülkeyi yönetiyor. Devlet haklı bugün bakıyor. Işte diyor ki çevremizde bir savaş akıyorsun.
Kuzeye bakıyorsun. Ukrayna, Rusya, işte İran. Iıı Karabağ meselesi havlu oldu Allah'a şükür.
Aşağıda işte ııı İsrail ve Suriye'de yaşananlar. Iıı Kıbrıs ve Yunan malum. Iıı dolayısıyla ciddi bir ııı çember içindeyiz.
Içeride iç barışı kollamamız lazım. Hatta ben hükümetin böyle son zamanlarda kemalistleşmesini de buna bağlıyorum. Yani içeride çok fazla ııı vatandaşları sosyal açıdan, siyasi açıdan çatıştırmamak lazım.
Gerekirse bazı şeyleri de fedakarlık edip alttan almak lazım. Devlet bu sebeple zaten PKK'yla görüşmesinde şimdi söyleniyor. Eee bu ııı konuda ııı şehit aileleri, gaziler.
Onlar bile onlar bile devletin bu görüşmesinin ııı doğru olduğu konusunda kanat bildiriyorlar. Ama sokaktaki arkadaş ucuz politik olsun diye işte efendim çoğu ülkücü arkadaşlarım bunu yapıyor. Vay o bebek katiliyle görüşülür mü? Yok bebek bilmem.
Ya bunların oyuyla iktidar olup belediyelere aldınız peki? Hepiniz bunlarla kan kaydınız. Bir tanesine hatta şunu söyledim. Tunç Soyer.
Tunç Soyer İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi. Tunç Soyer kimdir biliyor musunuz? Tunç Soyer on iki Eylül'de Nurettin Soyer on iki Eylül Kenan Evren'in Kenan Evren'in o ııı komitenin içinde olan bir komutandı. Nurettin Soyer öyle bir öyle bir adamdı ki operasyonlara operasyonlara arkadaşlar hiçbir savcı hakim gitmez.
Kim? Bir dakika söyleyeceğim şimdi. Hiçbir gitmez. Türkeş'in evinin basılmasında, gözaltına alınmasında Tunç Soyer şey Nurettin Soyer bizzat gitti.
Biz ülkücülere başta Muhsin Yazıcıoğlu'na yapılan işkencelerin başında nezaret etti adam. Nezaret. Burada yapılan işkencelerini anlatmak istemiyorum.
Okuyun. Insanlığınızdan utanırsınız. Bunun oğlu İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı adayı oldu.
Bizim altını masada bazı ülkücü arkadaşlarımız gittiler buna seve seve oy verdiler. Şimdi de kalkmışlar diyorlar ki ya bu katille bilmem ne ya. Kardeşim.
Samimi olun. Samimi olun. Gerekirse benle de görüşür devlet.
Gerekirse terörizmle de görüşür. Bir şey daha söyleyeyim. Abdullah Öcalan yakalandığı günden beri genelkurmay İmralı da onunla görüşüyor.
Hatta ilk görüşmelerinde pazarlık da yaptılar. Abdullah Öcalan bütün Türkiye'deki Türkiye'deki elemanları dışarı çıkaracağını kabul etti. Generallerden bir tanesi dedi ki ona.
Ya beş yüz taneyi bırak lazım olur dedi. Abdullah Öcalan. Şimdi şimdi eee ben buradaki görüşlerimi söylüyorum.
Siyasi eee dediğim gibi siyasette eee oy toplamak için bunlar söylenebilir ama biz vatan, millet için eee doğru olanı söylüyoruz zannediyorum. Eee Aydınlar Hoca'nın gençlerle ilgili çok bir çalışması yok arkadaşlar. Aydınlar Hoca biraz önce saydığım gibi böyle siyasetçilere gidip o şehir dernekleri gibi arkamda yüz tane oy var demediği için itibar da görmüyor.
Şehir derneklerine bütün yer ve imkan tanımalarına rağmen belediyelerin başta AK Partili belediyeler olmak üzere birkaç tanesine de söylememe rağmen belediye başkanlar ııı Aydınlar Hoca'na bir yer bile vermediler. Iıı dolayısıyla böyle ııı maddi sıkıntılar yüzünden ııı güzel çalışmalar yapamıyoruz. Gençlerle ilgili şeylerimiz de yoktur.
Iıı sorulardan bitti. Beni beni sabırla dinlediğiniz için çok teşekkür ederim. Iıı katılmadığınız konularda yine burada sırf o konuya münhasır ama böyle tabii genel oldu.
Iıı konuşmak üzere tartışmak üzere gerekirse öyle ııı hazırlıklı münazara şeklinde de ııı olursa katılabiliriz. Iıı hepinize çok teşekkür ediyorum. Sağ olun.
Hakkınızı helal edin. Teşekkür ediyorum ama iki kişinin hakkını yememek adına sevgili yüksek işaret kurulu üyemiz Aslı Çelik hocamla başta belirledim diyor. Uludağ'ın baskısında.
Ve ııı Gürsün Belediye Başkanı'da önceki programımıza gelen soruşturucu hocamla selamlar söylüyoruz sizlere. Teşekkür ediyorum. Programımız bitmiş bulunmaktadır.
Bir hafta oturun. Sonra hocamla
DİĞER FAALİYETLER
-
48.Simit&Çay Programı
07 Mayıs 2025, 11:01 -
46.Simit&Çay Programı
12 Nisan 2025, 10:09 -
45.Simit&Çay Programı
25 Mart 2025, 01:00 -
44.Simit&Çay Programı
17 Mart 2025, 14:20 -
7.Simit&Çay Programı
11 Mart 2025, 12:22 -
8.Simit&Çay Programı
11 Mart 2025, 12:22 -
9.Simit&Çay Programı
11 Mart 2025, 12:21 -
10.Simit&Çay Programı
11 Mart 2025, 12:21 -
11.Simit&Çay Programı
11 Mart 2025, 12:20 -
12.Simit&Çay Programı
11 Mart 2025, 12:19