43.Simit&Çay Programı 22 Şubat 2025, 14:13

Değerli Bursalı ve Türkiye'de ve yeryüzünde bizi izleyen tüm dostlarımıza merhaba. 43. Cimi Çay programımıza başlıyoruz.
Başlarken de konuğumuz Bursa'nın da gizliler hastanelerinden Medical Park Bursa Hastanesi Genel Müdürü Metin Alsan abim. Birazdan sözü kendisine vereceğim. Hocam hoş geldiniz öncelikle.
Çok teşekkür ediyorum. Ardında da soru cevap bölümüne geçeceğiz. Kış geldi, bereketler oldu.
Nilüfer bölgesinde bile karı gördük. Bu güzel bir şey. Bursa'nın her tarafı bembeyaz.
İnşallah Türkiye'nin bütün dağlarından ovalara bereketler çıkasın ve yeryüzünün tümünde bu bereket var olsun. İnsanlık adına insanlar yararlı olmuş olur. Bir konuda dokunacağım.
Gazze boşaltılma hikayesi. Elbette herkesin bir planı, hayali, isteği ve hususu var. Biliyorsunuz bizim dergimize de ve benim yazılarımda da 3 müthiş kahramandan bahsetmiştik.
Şimdi o kahramanları can verdi, o coğrafyada mücadele verdi. Beşli haliyle mücadele eden Şeyh Ahmet Yasin, İsmail Hani. En son ise öldürülme şehit olmasına yakın bir süre olmasına rağmen elinde sopayla da olsa İsa'yla hayır diyebilecek gücü ve kudreti kendine bulunan ustadı da rahmetle anıyoruz.
Ve gazze boşaltılmaması lazım. Bu İslam ve Müslümanlar için değil. Yeryüzündeki tüm insanlığın şerefidir gazze.
Ben böyle bakıyorum, böyle olması gerektiğine inanıyorum. İnanç yönüyle değil, insanlık yönüyle bakmamız ve insanlık anlayışıyla görmemiz lazım. Hiçbir coğrafyada hiçbir insanın kendi doğduğu coğrafyada koparılmaması ve sürkül bölgelere gönderilmemesi gerektiğine inanıyorum.
Bunun da en başında ve benim de inancıma göre de artık saldır gazze Müslümanlar için ve gazze terk edilmemesi ve koruma altına alınması, yeryüzündeki tüm Müslümanların oraya teşvik anlamda girip yatırım yapması ve orada yaşamaya kendine bir ev mi edilecek, bir yuva mı edilecek, orada bir aile kardeşi mi edecek, orada o kardeşlerimize birlikte hareket etmemiz gerektiğine inanıyorum. Hocam söz sizin, bugün sağlık sistemini bize anlatacaksınız. Buyurun sözü de sazı da size bırakıyoruz.
Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Öncelikle ses herhalde yok. Öncelikle bu karlı bursa sabahında buraya gelmek oldukça zordur diye tahmin ediyorum.
Bazı yollar kapandı da ben de gelirken bayağı zorlandım. Ama salonun kalabalıklığını görünce açıkçası ben de bir şevke geldim. Öncelikle hepinize çok teşekkür ediyorum, nezaket buyurup bu karlı bursa sabahında bizi dinlemeye geldiğiniz için.
Şimdi, tabi dünyada çok farklı sağlık sistemleri var. İyi bir sağlık sistemini kurmak kaynak işi. Yani bütçe kaynaklarınızın büyük bir kısmını sağlığa ayırırsınız, çok güzel bir sağlık sistemi kurarsınız.
İyi hastaneler açarsınız, sağlık personelleri istihdam edersiniz. Ama bu sürdürülebilir olmaktan uzak olur. Kaynakları etkin kullanmak lazım.
Verimli kullanmak lazım. Minimum kaynakla maksimum çıktıları elde edebileceğiniz bir sistem, en iyi sistem olmuş oluyor. Ben şöyle bir sunum projeksiyonu hazırladım.
Öncelikle sağlık hizmetleri nasıl sunuluyor dünyada ve Türkiye'de? Bu nasıl finanse ediliyor? Ve bunlar nasıl çıktılara dönüşüyor? Yani bu sağlık sistemleri ülkede nasıl bir yaşam konforu, yaşam ömrüne katkısı gibi bir takım çıktılarla bunları dünya ve Türkiye örneklerini karşılaştırarak bir sunum hazırlamaya çalıştım. Arada katkı koymak isteyen veya soru sormak isteyen olursa müdahale edebilir. Hemen şey üzerinden ben hani bitireyim ondan sonra şey yapayım gibi bir usulü tercih etmiyorum.
Konuşabiliriz, üzerinde tartışabiliriz. Dolayısıyla aklınıza takılan bir şey olduğunda hemen sorunuzu iletebilirsiniz. Sanırım şey geliyor, evet.
Şimdi dünyada tabii çok farklı sistemler var. Hiçbiri birbirine benzemiyor. Ama böyle temel düzeyde birbirine karakteristik olarak benzerlikler gösteren dört sistemden bahsetmek mümkün.
Bir vergiye dayalı bir model var. Bütün kaynaklar devlet tarafından finanse edilir. Cepten ödeme minimumdur.
Özel sigortaların sağlığa katkısı da minimum düzeydedir. Burada İngiltere'yi örnek verebiliriz. İngiltere'de NHS denilen bir kurum var.
Tüm ülkenin sağlık sunum ve finansmanını organize etmektedir. Sosyal sigorta modeli var. Biz smart modeli de deriz biz buna ki Türkiye'yi de biraz buna benzetiriz.
Ama tam bu modeli de oturmaz Türkiye. İşveren ve çalışan primleriyle finanse edilir. Aynı bizdeki sosyal güvenlik kurumu gibi.
Bunun yanı sıra sınırlı olarak özel sigorta ve diğer ödeyici kurumların katkıları da olur. Almanya, Fransa gibi ülkeler genelde bu modele örnek gösterilebilir. Bir serbest piyasa ekonomisi modeli burada tamamen devletin katkısının minimal olduğu, özel sigorta şirketleriyle dönen veya cepten ödemeyle dönen sistemler.
En büyük örnek Amerika Birleşik Devletleri'dir. Dünyanın sağlığa en çok para ayıran bütçesinin %17'sini sağlığa ayırır Amerika. Ama dünyadaki en kötü sağlık sistemlerinden biri de Amerika'dadır.
Serbest piyasa ekonomisi modelinin üzerinde duracağız. Gerçekten sosyal devlet olmanın sağlığı kabukaynaklarıyla eşit bir şekilde, dezavantajlı kesimleri de kapsayacak şekilde sunuyor olmanın, finanse ediyor olmanın ne kadar güzel bir şey olduğunu inşallah ilerleyen sunumlarda göstermeye çalışacağız. Bu da tabii düşük gelirli ülkelerde.
Yani herhangi bir sistemin olmadığı, herhangi bir finansman modelinin henüz kurulmadığı ülkelerde de doğal olarak herkes sağlık hizmetlerini cebinden finanse ettiği için bu modele örnek gösterilebilir. Ben Türkiye'nin modelini karma modeli olarak alıyorum. Türkiye'de gerçekten çok iyi bir sosyal güvenlik sistemine sahip.
Neden çok iyi diyorum? Toplumun neredeyse %99.2'sini kapsayan bir genel sağlık sigortası sistemimiz var. Bu birçok ülkenin hayal dahi edemediği bir sistemdir. Özellikle Amerika'nın.
Şimdi Amerikalı politikacıların Türk sağlık sistemiyle ilgili yorumlarını da paylaşacağım. Az sıkıntıları, sorunları olmakla birlikte kapsayıcılık itibariyle toplumun çok büyük bir kesimini kapsamaktadır. Tabii bizde özel sigorta, tamamlayıcı sağlık sigortası ve anlaşmalı kurumlar gibi ilave ödeyici kurumlar da var.
Yani tamamen devlet kaynaklarıyla veya tamamen sosyal sigortalarla değil, hane halkı katkıları da bizim sistemimizde önemli bir yer tutuyor. Bu yüzden de ben buna karma model demeyi uygun buluyorum. Evet, böyle bir örnek tabloyla gösterdiğimiz zaman Birleşik Krallık, Danimarka, İrlanda, İngiliz Milletler Topluluğu ülkelerini olduğu ülkelerde görüyoruz.
Kararlanma mekanizması tamamen devlet tarafından yönetiliyor. Finansman büyük ölçüde vergilerle oluyor. Sağlık hizmetleri sunucuları da kamu veya kamunun yetkilendirdiği özel kurumlarda olabiliyor.
Ama gene ödemeleri tamamen kamu tarafından yapılıyor ve kamu kontrolünde. Bismarck modelinde de bakın Avrupa'nın önemli ülkeleri ve de sağlık sisteminin genelde iyi olduğu ülkeler. Yani Avrupa'da, Almanya, Fransa, Hollanda... Sorun mu var? Genelde Avrupa'da en iyi sağlık sistemlerine sahip ülkeler.
Sigorta fonu, hekim birlikleri tarafından yönetiliyor bunlar. Çalışanların, işverenlerin primleriyle, katkılarıyla büyük ölçüde finanse ediliyor. Çoğunlukla sağlık hizmeti sunumunu genelde özel kurumlar sunma eğiliminde.
Kamunun da tabii sağlık hizmeti sunumunda yer aldığı bir model bu. Serbest piyasa ekonomik modelinde Amerika'yı örnek gösterdik biliyorsunuz. Özel girişimciliğin adeta kutsandığı, her şeyin vahşi kapitalizm ilkeleriyle şekillendirildiği bir model.
Özel finansman ve cepten ödeme sistemiyle finanse ediliyor. Çoğunlukla da özel kurumlar var. Türkiye modelini ben anlattım.
Dediğimiz gibi sağlık sigortası var. GSS, genel sağlık sigortası var. 2012 yılından itibaren tüm toplum genel sağlık sigortası kapsamına alındı.
Kapsam aşağı yukarı %99.2 düzeyinde. Finansmanı çalışan ve işverenlerin katkılarıyla cepten ödeme veya hane alıp ödemesi dediğimiz yöntemlerle finanse ediliyor. Sağlık hizmeti sunucusu da kamu ve özel birlikte yapılıyor.
Evet, biraz daha detaylı incelersek. Daewooch modeli 2. Dünya Savaşı sonrasında William Daewooch tarafından tasarlanmıştır. Uzun uzun anlatmaya gerek yok.
Buradaki detayları anlatmış olduğum önceki slide'larda. Yani burada söylememiz gereken ne olabilir? Tüm vatandaşları kapsıyor. İstisna ve muafiyet söz konusu değil bu sistemde.
Risk avuzu çok geniş olduğu için yük dengelenebiliyor. Herkesi kapsadığı için dengeli bir yük sistemi kurulabiliyor. Hizmet fiyatlarını devlet belirliyor tamamen.
Rekabetçi olmaması kaliteli ve memnuniyet sorunları oluşturuyor. İngiltere'de varsa yakınlarınızdan duymuşsunuzdur veya o bölgeyi görmüş olanlar bilir. Sağlık hizmeti almak hakikaten çok zor İngiltere'de.
Çünkü rekabet yok tamamen kamu. Hekime ulaşmak çok zor. Hastanelerde hizmet almak hakikaten büyük bir eziyet.
Kamu kaynaklarıyla bir işi finanse ettiğiniz zaman toplumun geleneğini kapsarsınız. Maliyet etkin olur ama ciddi bir hizmet kalite sorunu da beraberinde geliyor. Kaynakların uygun yerlere dağıtımı zor olabiliyor.
Neden? Çünkü siyasi müdahalelere açık bir sistem. Her şeyi devlet finanse ederse devletteki siyasi yapıya göre bir şekillendirme oluyor ister istemez. Evet ülkeleri de burada gördüğünüz gibi.
Bismarck modeli de 19. yüzyılda Almanya'nın birleşmesinin bir parçası olarak refah devletinin tanımını getiren Otto von Bismarck. Almanların çok önemli bir devlet adamı.
Burada zorunlu sigorta sistemi var. Bu aynı bizdeki sosyal güvenlik kurumu gibi işveren ve işçi katkılarıyla oluşuyor. Border kesintileriyle sağlanıyor.
Bizden farkı şu Almanya'daki veya Hollanda'daki Bismarck modelinin. Burada sosyal güvenlik kurumunun özel versiyonları da var. Yani belli bir sosyal ekonomik düzeyini sağlamış olanlar.
Yanlış hatırlamıyorsam 60-65 bin euro gibi bir rakamın üzerinde geliri olanlar özel sigorta kurumlarına sosyal güvenceleri taşıyabiliyorlar. Yani şey gibi SGK'nın özel versiyon olduğunu düşünün. Gelirinizde 65 bin dolarının üzerinde ben kaynaklarımı farklı bir sosyal güvence kurumunda değerlendirmek istiyorum diyebiliyorsunuz.
O da tabii özelin maliyet etkin anlayışı sebebiyle daha verimli bir finansman imkanı ortaya çıkarıyor. Bismarck modelinin en önemli özelliği şeffaftır. Siyasi müdahalelerden az etkilenir.
Çünkü devletin orada çok belirleyici bir tarafı yoktur. Genelde sağlıkta memnuniyeti yüksek olan ülkelerin kullandığı sistem bu sistemdir. Almanya örneğini verdik, Hollanda, Fransa gibi sağlık hizmetlerinin etkin ve memnuniyeti yüksek şekilde sunulduğu yerlerde genelde tabii her ülkenin kendi rahatsız karakteristikleri var.
Hepsi birbirinin aynısı değil ama genel prensipler itibariyle Bismarck modeline benziyor bu ülkeler. Amerika bir şey nasıl kötü olur, bu kadar büyük kaynaklar harcanarak bir sistem nasıl kötü yapılır onun en güzel örneği diye düşünüyorum. Ben her Amerika sağlık sistemiyle ilgili makaleleri veya ilgili verileri ara ara göz gezdirmeye çalışıyorum uluslararası kaynaklardan.
Gerçekten dehşete düşüyor bir insan. Kapitalizmin, vahşi kapitalizmin, neoliberalizmin sağlıkta ne kadar kötü bir şey olduğunu yani bunu ölçülü, dengeli bir şekilde sistemin içerisine sokmadığınızda tamamen özel sektörün eline bıraktığınızda hem kaynakların ne kadar verimsiz olduğunu ve sağlık hizmetlerinin de ne kadar kötü halka ulaştığını görmek açısından önemliydi. Buna biraz zaman ayırdım.
Amerika'da şöyle düşünün, bütçesinin %17'sini sağlığa ayırıyor. OECD ortalaması %9. Türkiye'nin gayri sahafi milli hasılasının %4.4, en iyi yıllarda %5 olmuş.
Yani %5, %5 lira, %17 lira. Ki Amerika'nın bütçesinin devasa büyüklüğünde düşündüğünüzde korkunç rakamlar. Ama toplumun şu anda neredeyse 30 milyona yakın insanın sağlık bilincesi yok.
Yani bu kadar büyük paralar harcıyorsunuz, bu kadar büyük kaynaklar aktarıyorsunuz buraya. Ama Amerika en azından Türkiye kadar veya Türkiye'den daha kötü ülkeler de var. Onlar kadar bile topluma bir sağlık bilincisi sunamıyor.
İleriki slidelarda ObamaCare diye bir sistem var. Oraya geldiğimde orada detaylı konuşuruz. Yani biraz bizdeki sosyal güvenlik kurumuna benzeyen bir şeyi yapmaya çalıştı Obama.
Çünkü hakikaten evsizler, sağlık bilincisinden yoksul insanlar, hastalandığı halde hastanede bakılamayacağı için evde ölüme terk edilmiş insanların olduğu bir ülke Amerika. Bunun önüne geçmek için bir sistem kurmaya çalıştı ama Trump bir önceki gelişimde ilk dönüp gelmezlik bunu iptal etti. Çünkü bütçeye çok ciddi yük getiriyor.
Gerekçesi de buydu. İnanılmaz kapitalist bir anlayışla yapılıyor. Amerika'yı hepimiz biliyoruz.
4,5 trilyon dolar bir sağlık harcaması var. 4,5 trilyon dolar. Yani bizim bütçemizin, gayri sahafi milli hasılamızın nominal değerlerle 1.1 trilyon dolar olduğunu düşünürseniz bizim neredeyse 4 katımız kadar bir sadece sağlık harcaması var Amerika'nın.
Gayri sahafi milli hasılasında %17.3'ü biraz önce söylediğim gibi. Kişi başlı sağlık harcaması 13.500 dolar. Türkiye'nin kişi başlı sağlık harcaması 600 dolar.
O da son yıllarda. Yani 2000'li yılların başında 180 dolarlar civarında olan sağlık harcaması yıllar bazında artarak 600 dolar civarına gelmiş durumda. Amerika'daki sağlık sisteminin en can alıcı tarafı şu, hep tedavi edici nitelikte sağlık hizmetleri planlanmış.
Bizdeki gibi koruyucu sağlık hizmetleri, aile hekimliği sistemi gibi bir sisteme sahip değiller. Tedavi edici yaklaşım genelde hakim orada. Bunlardan bahsettim.
Özel şirketlerin kontrolünde, eyaletlerde devlet akıllı ruh sağlığı hastanelerine, düşük gelirlilere ücretsiz ve kısa vadeli uzun süreli tedaviler sağlıyor. Federal devlet, yani orada biliyorsunuz bir evalet sistemi var. Bir evalet yerdeki devlet daha çok akıllı ruh sağlığı hastanelerine veya kısa vadeli tedaviler sağlıyor.
Federal devlet ise genelde çevre sağlığındaki büyük sorunlarla ilgileniyor. Sağlık hizmetlerinin koordineli çalışmasını düzenliyor ve ilaç kurumu, Amerika'nın FDA dediğimiz biliyorsunuz bir kontrol sistemi var. İlaçları denetliyor, tıbbi cihazları denetliyor ama direkt sağlıkla ilgili bir bütçe, bir yatırım, bir planlama anlayışı yok federal hükümetin.
Sağlık reformu arayışlarını biraz özetlemiştim. 23 Mart 2010 tarihinde Barack Obama bir sağlık reformu paketi ortaya atıyor. Biz buna Obamacare veya ACA'da diyoruz.
2014'te de tam anlamıyla uygulamaya başlıyor. ACA 13 yıldır 30 milyona yakın kişiye hiç sağlık güvencesi olmayan 30 milyona yakın kişiye sağlık güvencesi sağlıyor. 2023 yılı itibariyle hala 27.6 milyon ABD vatandaşının hiçbir sosyal güvencesi yok.
Bakın harcanan paraları söyledim, bütçesinin %17'sini harcıyor ve hala nüfusunun 27.6 milyonuna bir sosyal güvencesi sağlayamıyor. Hatırlarsanız Covid tedavisi için Covid olan insanların hastanelere gidemeyip evlerde ölüme terk edildiği görüntüler olmuştu Amerika'da. Çok kötü bir sınav vermişti.
Ölüm oranlarını ve pandemi sonrasındaki sağlık sistemlerinin geçirilmiş olduğu stres testlerinin sonuçlarını da koymaya çalıştım. Oradan da ilerleyen sıfatlarda detaylı incelemiş olacağız. Şu anda Trump'un en büyük hedeflerinden biri bu sistemi kaldırmak.
Diyor ki paran varsa, daha doğrusu serbest piyasa ekonomisinin kuralları neyse bizde budur. Öyle sosyal devletmiş, bizdeki gibi aile hekimliğiymiş, devlet hastaneleriymiş. Böyle bir şey kesinlikle Amerikan kapitalizminde yeri yok deniyor.
Ve bizdeki gibi veya Almanya'daki gibi, ben bizdeki gibi diyorum. Ben sosyal devlet olmanın gereği olan ülkeleri kastediyorum aslında. Bizim sistemimizi çok iyi bulduğum, çok övdüğüm için değil.
Sosyal devlet olmanın, sosyal devletin getirdiği avantajlara vurgu yapmak için sık sık bunu kullanıyorum. Bizdeki gibi bir sistemi kurmayı hayal dahi edemiyorlar. Nitekim Bernie Sanders var biliyorsunuz.
Amerikan başkanlığına da abaylığını koymuştu bir dönem. Böyle Amerikan'ın vicdanlı muhaliflerinden biridir. Bu son dönemde de bağımsız olarak seçildi.
Bağımsız senatörlerden biri. Biliyorsunuz orada senato var ve senato çok etkili. Bernie Sanders şöyle bir tweet atmıştı.
Ben takip ediyorum kendisini. Onu gördüğümde şaşırmıştım ve buraya da aldım. Unutmayın bizim çılgın fikir dediğimiz sağlık sistemi şuralarda bir gerçeklik diyor.
Ülkeleri yazıyor bakın Türkiye'de var orada. Yani şu ülkeler diyor aslında toplumun dönemini kapsayacak, sosyal refahı arttıracak sağlık sistemini kurmuş ülkeler. Biz buna hayal diyoruz, çılgın fikir diyoruz ama bunu bu ülkeler yaptı diye bir tweet de olmuştu.
Bernie Sanders'ın. Evet buradan biz kendi sağlık sistemimize yavaş yavaş giriş yapmaya başlayalım. Evet Türkiye Cumhuriyeti hepimizin de bildiği üzere dünyanın şu an itibariyle nominal değerlerle 19.
büyük ekonomisine sahip dünyada. Enteresan bir şekilde satın alma gücü palitesinde dünyanın 11. büyük ekonomisi olarak.
Hala öyle midir bilmiyorum. Tabi 2700 yıl itibariyle satın alma gücü palitesinde 11. büyük ekonomisiydik ama satın alma gücümüz herhalde bir her geçen gün azaldığı için bu rakamlar da biraz değişmiş olabilir.
Gayri sahafi milli asılamız Dünya Bankası verilerine göre aşağı yukarı 1.150.000.000 dolarla 1.250.000.000 dolar. 21.400 verilere henüz tam yanılanmadı. Tahmini bu cizelerde olacağını Dünya Bankası verileri öngörüyor.
Satın alma gücü palitesine göre milli gelirimiz 3.5 trilyon dolara tekabül ediyor. Nominal kişi başı gelirimiz 13.000 dolar. Satın alma gücü palitesine göre de 40.000 dolarlık bir satın alma gücüne sahip bir ülke Türkiye Cumhuriyeti.
Kişi başı sağlık harcamamız 2024 tahmini 550-600 dolar civarında. OECD ortalaması biliyorsunuz gelişmekte olan ülkeler OECD ülkeleri bize benzer ülkeler. Mısır'da OECD ülkesi, Kanada'da OECD ülkesi.
Yani çok bizden gelişmiş ülkeler de var bizden daha az gelişmiş ülkeler de var burada. Ama genelde bize benzeyen milli geliri ortalama bizim biraz üstümüzden veya biraz altımızda olan ülkeler. OECD ortalaması 4500 dolar arkadaşlar.
Yani korkunç bir fark var bizim sağlık hizmetleri harcamalarımızda. Ama yine de ben Türk sağlık sistemini biraz fiyat performans sistemi olarak görüyorum. Bakıldığımda şimdi sağlık hizmeti alan devletten veya özelden burada birçok arkadaşımız olabilir.
Birçok sorunları olduğunu kabul ediyoruz. Yani çok sıkıntıları var özellikle son yıllarda pandemi sonrasında. Hem beyin göçünün etkisiyle hem de aşağı yukarı 5 milyona yakın misafir ağırlıyoruz.
Yani bir sağlık sistemine siz ilave 5 milyon yükü getirdiğiniz zaman o bardağı taşıran son damla olur. Hani biz Suriyeli kardeşlerimiz burada var bizim sağlık sistemimizi onlar bozdu demiyoruz ama bizim sağlık sistemimiz zaten belli bir donuluktaydı. Siz 5 milyon insanı da bunun üzerine eklediğiniz zaman o bardağı taşıran son damla oldu.
O yüzden de son yıllarda sağlıkta memnuniyet ciddi şekilde hem özelde hem devlette erozyona uğradığını görüyoruz. Anayasamızın ikinci maddesi Türkiye'yi sosyal bir hukuk devleti demokratikleyip sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlıyor. Aslında sağlık sistemimizin dayandığı temel dayanak da bizim bir sosyal hukuk devleti olmamızdan ileri geliyor.
Ben bunun altını çok kısıt çiziyorum. Yani sosyal hukuk devleti olmak bir Türk vatandaşı için çok çok büyük bir nimettir. Yani bunun bazı şeylerin kıymeti yokluğunda anlaşılır.
Biz zaman zaman övme, dallandırma... Yani değil arkadaşlar sorunlarımız var ama ortada da bir realite var. Siz bütçenizin %4.5'uyla, Amerikanın %17'siyle, Avrupa'nın %10'uyla yapamadığını %4.5'la yapıyorsunuz ve kişi başı harcamanız da ortada. Ve son yıllarda da olağanüstü bir göç ve nüfus hareketliliğiyle iç içesiniz.
Ona rağmen yani bunun sınavını biz aslında COVID'de verdik. Bizim ülkemizde kimse boğularak ölmedi arkadaşlar. Ama bugün İtalya'da, İspanya'da, Fransa'da boğulum cihazı bulamadığı için huzur evlerinde veya şeylerde boğularak ölen insanlar oldu.
Bizde de ölümler oldu tabii ki. Yani COVID olağanüstü bir pandemiydi ama sağlık hizmetine ulaşamadık. Hastaneye gidip de yer bulamadık.
Veya hastaneden bize tedavi şansı olmadan evinde insanlar öldü diyebileceğimiz bir tabloda biz karşılaşmadık COVID'de. Yani o dönemde mesela şehir hastaneleri çok eleştiriliyordu hatırlarsanız. Finansman modeli itibariyle aslında daha çok eleştiriliyordu.
Ama şehir hastaneleri COVID'de inanılmaz başarılı bir performans ortaya koydu. Şimdi dikkat ederseniz şehir hastaneleri ile ilgili finansmanı ile ilgili veya bir takım kamu kaynaklarının farklı yerlere aktarılması ile ilgili iddialar hala var. Bunların da gerçek olanları var olmayanları var.
Ben işin o tarafında değilim. Siyasi bir söylemde bulunmak istemiyorum. Ama şehir hastanelerinin o dönemde olması bizim milletimiz için bir nimetti.
Yani en çok yani şimdi Allah kendi iddiasından vurur insanı derler ya böyle bir şey var. En çok şehir hastanelerini eleştiren kişiler ve hizmetleri hep şehir hastanelerinden aldılar. Böyle birkaç örnekle vardı.
Ben dedim yani büyük lokmayı ama büyük konuşma. Hakikaten o dönemde sağlık sistemimizin bir sosyal devlet olması, kamunun belirleyici olması bizim için, Türk vatandaşları için hakikaten bir nimet mesafesindeydi. Dünya Sağlık Örgütü'nün bir bağlayıcılığı yok.
Yani sonuçta ben uluslararası platformlarda ülkemizin hep olması gerektiği, yani siz çıktığınızda Dünya Sağlık Örgütü bundan bir etkilemeyecek. Yani çok da önemli değil Türkiye'nin orada olması, olmaması. Biz oraya çok büyük bir kaynak falan da aktarmıyoruz şeye.
Ama siz orayı terk ettiğinizde ya şunu bir düşünün. Şimdi bu devlette üyesiniz, kızdınız, başkanla kavga ettiniz. Dediniz ki çıkıyorum ben buradan dediniz.
Benden benden iyi oldum hocam. Ödek verdim hocam. Yani şimdi burada olsanız belki düşüncelerinizi ifade edersiniz, katkı koyarsınız.
Belki muhalif olduğunuz şeyleri daha net bir şekilde ifade edersiniz.
Bu tartışmalar dünyanın her tarafında yapılıyor. Doğrudur. Ben de mesela Covid'i çok ağır geçirdim.
Ben de önümden döndüm. Ben de sorunum cihazına bağlandım. Yani bir aya yakın şey yaptım.
Hani onu yaşamayan... Yok ben almadım. Ama aşı oldum. Aşıyı şöyle Covid olduktan sonra oldum.
Ben aslında olduğumda daha henüz Türkiye'ye aşı gelmemişti. İlk sağlık çalışanlarına aşı uygulanmaya başladı. Ben o aşı gelmeden bir hafta önce hastaneye yatmıştım.
Yani aşı gelseydi belki biraz daha farklı olabilirdi. Bu dediğiniz tartışmalar dünyanın her tarafında yapıldı. Haklılık payları da var.
Ama öyle bir pandemiyle karşı karşıya değil. Yüz yılda bir olan, yani daha önce denenmemiş, bilinmemiş, kimsenin ne yapacağını bilmediği... Yani biz ilk zamanları hatırlıyoruz. İlk Covid hastaları geldiğinde doktor arkadaşlarla sohbet ediyoruz.
Gerçekten ne yapacağını kimse bilmiyordu. Doktorlar da bilmiyordu ne yapacağını. Yani hangi ilacın buna... Öyle bir virüs ki herhangi bir antivirüsü falan olmayan, daha önce yaşanmamış bir şey.
Bazı şeyler deneme yanılmayla oldu. Deneme yanılma sonucu öğrenildi. Ama şu anda hakikaten ciddi mesafe alındı.
Millet birbirinden maske çaldı ya. Maske çalındı. Bu ülkede dünyada öyle komik şeyler oldu ki, Çin'den bir uçak kalkıyor, Avrupa'nın bir ülkesine maske ithal ediyor.
Amerika devreye giriyor, uçak havada iken yönünü değiştirip Amerika'ya gönderiyorlar. Yani el koydular uçaklara, maskelere, cihazlar çalındı. Yani olağanüstü bir şeydi.
Şöyle yapalım hocam, sunum bitsin, soru cevap getirelim. Nasıl arzu edersen. Bir soru yoksa kalır.
Ayrılmak isteyenler olur. O zaman hızlı bir şekilde ben toparlayayım, sonra soru cevabı daha fazla... Bir darbe gibi oldu ama. O da sorun değil.
Siz moderatör olarak yönlendireceksiniz. Biz zamanı etkin kullanmayabiliriz. Komikle ilgili şeyler geldiğinde konuşalım.
Sağlık sisteminin sunumu ve finansmanı için kısa bir tarihçemiz var. 1920'de Sağlık Bakanlığı kuruluyor. Cumhuriyet'in ilk sağlık bakanı Refik Saydam.
1928 tarihinde 1219 sayılı tababete, şuabete tarzlarının, sanatlarının tarz ve icrasına dair kanun diyor. Şu an sağlık sisteminin temel kanunu budur. Hala da yürürlüktedir.
Bütün hekimlerin, bütün sağlık meslek mensuplarının temel kanunudur. 1990'da Umumi Hırslı Sıhhat Kanunu. 1946 yılında yürürlüğe giren 4792 sayılı İşçi Sigortaları Kurumu Kanunu.
Bu finansman açısından önemli. 1950 yılında 5502 sayılı Kanun ile Hastalık ve Analık Güvencesi geldi. 1950 yılında yürürlüğe giren 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu.
Yine 5506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu 1964 yılında. Bütün kanunlar, ayrı sigorta kanunları tek kanunda toplandı. 1479 sayılı Bakur Kanunu da 1971 yılında yürürlüğe girdi.
2003 yılında Sağlıkta Dönüşüm Programı ve Aile Hekimliği Sistemi başlatıldı. 2012 yılında da Genel Sağlık Sigortası devreye girdi. Genel Sağlık Sigortası gerçekten çok önemli bir devrimdi.
Şu anda toplumun neredeyse tamamına yakını genel sağlık sigortası kapsamında. 18 yaşına kadar her Türk çocuğu, annesinin, babasının sosyal güvencesi ne olursa olsun, isterse hiçbir sosyal güvencesi olmasın, tamamen devletin sosyal güvencesi kapsamında her türlü özel değer devlet, bütün sağlık kuruluşlarından 18 yaşına kadar ücretsiz hizmet alma şansı var. Sonrasında da biliyorsunuz GSS primleri ödeniyor çok düşük rakamlarda.
GSS primi ödeyerek de sosyal güvenceyi çalışmasalar bile devam ettirebiliyorlar. Çalışanların zaten SDK'ları olmuş oluyor. Serbest çalışanların bağ kuru olmuş oluyor.
Türkiye'de sağlık sistemi kabul. Yani aşağı yukarı %75 sağlığın ağırlığı, kabulü %75, %25 özel veya vakıf sağlık kuruluşları tarafından verilmekte. Sağlık hizmetlerinin finansmanı büyük ölçüde sosyal güvenlik kurumları ve devlet katkısıyla transfer harcamaları orada biliyorsunuz bütçe açığı olduğu zaman SGK'da kamu bütçesinden transfer harcaması diyoruz biz buna aktarılıyor.
Özel sigorta pilimleri ve cepten ödeme ile gerçekleşmektedir. Türkiye tam birebire olmasa da sağlığın finansman açısından Bismarck modelini esas alır. Sağlık hizmeti sunumu ağırlığı söylediğim gibi %75 kamu, %25 özeldir.
GSS ile nüfusun %99.2'si sağlık mühendisi kapsamına alınmıştır. Türkiye'deki sağlık sunumu ve insan kaynakları şu şekilde. 200.000 hekimimiz var.
Aşağı yukarı 248.000 hemşire, 59.000 civarında ebe, diğer sağlık personeli topladığınızda, diğer sağlık personeli içerisinde hizmet alımı, hasta bakıcısı, temizlikçisi, bu seçimi koyduğunuzda 1.400.000 civarında bir sağlık ordusuyla Türkiye'de özel ve kamu sağlık hizmeti sunmakta. Burada 100.000 kişiye düşen hekim sayısını yıllar bazında görüyorsunuz. 138'miş 2002 yılında.
Son yıllarda geometrik bir artış var hekim sayısında. Hala ardıs hekim sayısında dünyada çok gerilerdeyiz. 100.000 kişiye düşen hekim sayısında çok gerilerdeyiz.
Son yıllarda ciddi artıyor olmasına rağmen bile, şimdi bu slide'da göreceksiniz. 100.000 kişiye düşen hekim sayısı, Türkiye 239 hekim ve dünyada gerçekten çok kötü bir yerde. Şimdi bazen sağlık çalışanlarına kızıyoruz, doktorlara kızıyoruz.
Ama hakikaten yük çok fazla. Hekim sayımız ve özellikle de sağlık çalışanı sayımız çok az. Bütçemizin %4.5'unu ayırıyoruz dedik ya, hatta %4.5 bile değil %4.4.3 gibi.
Bizim bütçemizin, OECD gibi %10'unu ayıralım demiyorum, Amerika gibi %17'sini ayıralım demiyorum, Almanya gibi %12'sini ayıralım demiyorum. Yani şöyle bir %6-7 yapabilsek var ya, biz gerçekten çok iyi bir sağlık sistemine sahibiz. Demografik nüfusa değerlendirdiğimiz zaman, Yunanistan'ın nüfus ortalamasıyla, hekim sayısı, Türkiye'nin nüfus ortalamasıyla, hekim sayısı odanına baktığımız zaman, tam Yunanistan ön sırada ama, 10 milyonla 1 milyon nüfus oldu.
Fakat yani biz dediğimiz gibi ona göre aslında iyi bir konu. Sürekli savaş tehdidi var. Peki mesela, Almanya mesela nüfusu bize yakın.
Evet, yol olarak söylüyorum. Yani nüfus, evet ben anlıyorum sizin söylediğiniz ama, Bir anlımdaki, bir anlımdaki olarak gerçektir zaten. Biz savaş politikası gerçektir zaten.
Hiçbir hükümetin hekimlere öyle bir son söylemleri var mı? Onun da hep böyleydi. Yani bizim şey de daha kötü. Bakın, 2000'li yılların başında, 138 hekimken 100.000 kişiye düşen hekim sayısı, şu an neredeyse iki katına çıkmış durumda.
Yani 239 hekime geldik. Yani hep kötüydü bizim şeyimiz. Hep kötüydü.
1950'lere 60'lara falan gittiğinizde durum vahim. Son yıllarda bakın, geometrik bir artış var. Çünkü çok fazla tıp fakültesi açıldı.
Çok hızlı eleştiriliyor tabii. Tıpta kalite düşüyor falan diye bazı meslek mensupları bunu eleştiriyor ama, Türkiye'nin bu açığı kapatması gerekiyor. Yani kabul edilebilir gibi değil.
Bakın, Çek Cumhuriyeti'ye, yani İtalya, AB ortalaması bakıldığında, biz hekim sayısında gerçekten çok kötü durumdayız. Özür diliyorum. Hemşire ve ebe sayılarında durum böyle.
100.000 kişi, 361 hemşire ve ebe düşüyor. Orada da sıralamamız şeyden farklı değil. Hekimden farklı değil.
Yunanistan hekim değil ama, çalışan, sağlık çalışan, nüfusu düşük ülkelerde tolanabilen bir yol bunlar. Ama bizim gibi hem coğrafi olarak çok dağınık, yani şimdi çok büyük bir ülkeyiz. Güneydoğudaki sosyoekonomik eşitsizlikler var.
Oradaki coğrafi zorluklar var. Yani şimdi hekimi mezun ediyorsunuz tıp fakültesinden, mecbur hizmetle zorla doğru yolda veriyorsunuz. Zorla verilen hizmet de var.
Yani kolay bir şeyden bahsetmiyoruz. Dolayısıyla, Türk sağlık sisteminin en temel sorunu, insan kaynağı üzerindeki olağanüstü yüktür. Yani finansman bir şekilde çözülüyor.
Yani diğer çıktılardan da çok kötü değiliz. Ama bu düzenlediği müddetçe, biz sağlıkta memnuniyeti yükseltme şansımız yok. Çok iyi hastanelerimiz var.
Çok iyi teknolojimiz var. Bakın, dünyada eşi denizleri olmayan sistemlere sahip. Mesela e-naviz diyoruz değil mi? Hepiniz kullanıyorsunuz.
E-naviz, yani Amerika'da hayal edemezler. Yok böyle bir şey. Avrupa'da e-naviz diye bir şey hiçbir ülkede göremezsin.
Yani gidiyorsunuz, bir hastanede tedavi alıyorsunuz. Bütün tetkikleriniz, tomografileriniz oraya yükleniyor. Beş sene sonra bir hastaneye gidiyorsunuz.
Doktor açıyor sizin bütün verilerinizi, her şeyinizi oradan yapıp sizin tedavinizi ona göre şekillendirebiliyor. Yani böyle bir altyapı. Yani hayal güne değil bazı ülkeler için.
Çok büyük paralar harcamalarına rağmen. Yani sistemimiz çok iyi. Fakat temel sorun ne? İnsan kaynağımız, yük çok fazla.
Bir de geografisi zor bir ülke olmamız da bunun cabası. Evet, şöyle özetleyelim. 2002 yılında 138 Ekim, OECD 276 Ekim, AB 304 Ekim ortalaması, AB ortalaması bunlar, OECD ortalaması.
Bakın 2010'da diğer ülkeler aşağı yukarı aynı ama biz geometrik büyüyoruz. İşte diş hekimi sayısını görüyorsunuz. Eczacı sayısı, hemşire ve ebe sayısı.
Yani bu hemşire ve ebe sayısı kangrel düzeyinde şu anda. Bizim herhalde eğitimci vardır aramızda. 2 milyonun üzerindedir değil mi? Üniversite sınavına giren 3 milyon.
Bizim zamanımızda 1 milyon falan 900 binlerdir. Şimdi 3 milyona yaklaş. 3 milyon gencimiz üniversite sınavına giriyor.
Yani öyle öften püften benimler var ki iş imkanı yok, şey yok. Giriyor, 4 sene. Ben de bir üniversite öğrencisi babasıyım.
Biz de çocuklarımızı üniversiteye gönderdik diye seviniyoruz. Hani sitcom üniversitedir diyorum. Bir sürü böyle apartmandan bozma üniversiteler var.
Oraların öften püften bölümlerini de okuyup bir dünyada masraf ediyoruz. 4 sene bekliyoruz çocuğumuz üniversite mezunu olacak diye gururlanıyoruz. 4 sene sonra geliyor, asgari ücretle bile iş bulamıyor.
Şimdi böyle bir tablo var bir tarafta. Yani milyonlarca gencimiz heba oluyor. Bir tarafta da sağlıkta çalışan ebe hemşire bulunamıyor.
Yani inanılmaz bir plansızlık içerisinde. Neyse bunu çok konuşmak lazımdır. Ama temel olarak ben sunumumun ana fikri olarak sağlıkta insan kaynağımızın verimli kullanılmadığını, yani yeterli olmadığını ve bunun arttırılması gerektiğini söyleyip buradan bir sonraki konu başlığına geçmiş olayım.
Az öderseniz toplantı sonunda daha detayları konuşuruz. Başka bir darbe daha yapmadan ben zamanı verimli kullanayım. Sağlık sistemimizin finansmanı.
Ülkemizde sağlık sistemimizin %76.4'ü devlet tarafından finans ediliyor. Özel sigortalar, cepten ödeme %23 civarında. GSS'yi söyledik.
18 yaşına kadar tüm çocuklar genel sağlık sigortası kapsamında ücretsizdir. Neyse nüfusun %99.2'sini de biz genel sağlık sigortası kapsamına almış durumdayız. Evet, 2023 yılında sağlık harcamaları gayri safi milli hasılanın %4.3. Bakın tekrar tekrar altını çiziyorum.
Amerika %17 idi. OECD %9 civarındaydı. Gelişmiş ülkelerde %10-11.
Bütçesinin %10'unu gelişmiş ülkeler sağlığa ayırıyor. Bizim ayırdığımız pay %4.3. Tabii biz büyük bir ülkeyiz. Terörle boğuşuyoruz.
Savunma harcamalarımız çok fazla. Ekonomik sıkıntılarımız var. Öyle olunca ancak bu kadar para ayırabiliyoruz.
Bunun da %3.4'ü kamu tarafından harcanıyor. Yani özelin payı %1. Gayri safi milli hasılanın %1'i düzeyinde.
3.4'ü de kamu tarafından. Sağlık harcamamız 2023 yılında 621 dolar. Yani 550-600 dolar bandında diyordu.
2023 yılında bu 621 dolara yaklaştı. Bakın, kişi başı sağlık harcamalarında gayri safi milli hasılaya oranları ülkelerin. Ülke ülke bakalım şimdi.
Birleşik Devletler %16.5-17. Almanya %12. Fransa, İsviçre görüyorsunuz. Meksika, Romanya, İrlanda, Polonya, Macaristan.
Biz %4'le dünyada bu alana en az kaynak eren ülkelerden biriyiz. OECD sağlık harcamalarında da sondan üçüncüyüz. Bakın, inanılmaz büyük paralar harcıyor gelişmiş ülkeler.
Yani şöyle, biz bugün Almanya gibi bir sağlık sistemini kuramaz mıyız? Kurarız. İşte %4'te %10 harcayın. Pamuklara sararak bütün hastalara bakarsınız.
Kaynak kullanımında hakikaten çok alt sıralardayız. İnsan kaynağında çok alt sıralardayız. Yıllara göre kişi başı sağlık harcamaları, bakın 187 dolarmış 2002 yılında, şu koyu renk olanlar kadının harcamaları, açık renk olanlar da özelin harcamaları.
En son baktığımızda 621 dolar bizim toplam kişi başı sağlık harcamamız 2023 yılında. Bunlar hep TÜİK verimlerde. Bütün slide'larımın altında kaynaklar var arkadaşlar.
OECD her yıl Health Data diye bir veri yayınlar. Her yıl yayınlar bunu. Tüm ülkeleri kapsar.
Genelde oralardan aldım. OECD'nin, Dünya Bankası'nın ve Sağlık Bakanlığı'nın Sağlık İstatistikleri Yıllığı da her yıl yayınlanır. İsteyenlere onların linklerini veririm.
Orada çok detaylı alt inceleyebilirsiniz. Evet sonlara doğru artık toparlayalım. Şimdi sağlık hizmetinin sunumunu anlattık.
Dünya nasıl yapıyor, biz nasıl yapıyoruz? Finansmanlarını anlattık. Finansman modellerini anlattık. Bütçelerden ayrılan payları, sağlık insan kaynakları durumlarını anlattık.
Bunlardan bir sistem oluşuyor. Her ülke kendi sistemini kuruyor. Bu sistem nasıl sonuçlar üretiyor tüm dünyada? En önemli göstergelerden biri, beklenen yaşam ömrü.
Yani sağlık sistemini iyi tutarsanız, insanların yaşam ömrünü uzatırsınız. Burada bakın arkadaşlar, şu kırmızı ortalama yaşam ömrü. Türkiye'de %77-%78 ortalama yaşam ömrü.
Kadınlarda biraz daha fazla. Kadınlar erkeklerden fazla yaşıyor bu ülkede. %80 yaşa kadar ortalama yaşam ömrü kadınlarda mümkün.
Bakın son yıllarda şöyle bir eğri var aşağı doğru. Yaşam ömründe. Avrupa Birliği düzeyinde de var aynen öyle.
Onlar rekan içinde yaşıyorlar değil mi? Biraz yıkanıyoruz o arada. Son yıllardaki bu kral ve COVID etkisi arkadaşlar. COVID'de yaşam ömrü ciddi etkilendiriyor.
O zaman hocam erkek evlenme yaşı 40, kadın evlenme yaşı 20 olmalı. Hocam tam tersi olmalı bence. Zaten erkekler erken ölüyor.
Erken ölüyoruz hocam. Kök neden analizi yapıyoruz yani. Gördüğünüz gibi.
Aslında şöyle, çok da kötü değiliz. Üst dönür bürün ülkelerde %79, bizde %78. Avrupa Birliği ortalaması %80.
Dünya ortalaması da %73 gibi. Tabii o esidi gelişmekte olan ülkelerin altındayız. Mortalite.
Bakın COVID'in beklenen yaşam ömrüne etkisi ne olmuş dünyada? Üst dönür bürün ülkelerde %81'den %79.6'ya düşmüş. Ciddi bir etkilemesi olmuş. Diyor ya ilaçları aldılar, etkiler.
Bu kadar insan evlerde öldü. Her yerde öldü, sadece bizde ölmedi. Türkiye'de öldü.
Var hocam, çok var. Bizde de ciddi bir etkisi oldu. Burada, burada.
%78, biz artık erkeklerde %80'i zorlarız diye düşünüyorduk, görüyorduk. Ama COVID buna tek ciddi darbe vurdu. Hocam, bu mesela ilaçlardan pek iyileşemeyen, iyileşen insanları görmedim diyen Canan Karatay, Yüce Akraş, Selahattin Metin hocalarımız var.
Bizde şunu sormak istiyorum. Ben de iyileşenleri gördüm ama. Alternatif, kütüphane bir dönüş, yöneliş var mı? Mesela bu iblis ile ilgili çalışmalar, sizin hastanenizde de böyle bir arge çalışmanız var mı? Hocam şöyle, bilmiyorum konuyu dağıtıyor muyuz? Duyuyor muyuz? Duyuyor muyuz? Şöyle, şunu şöyle.
Tıp yaklaşımları da, tamamlayıcı tıp, ben tamamlayıcı tıpın kesinlikle ve kesinlikle tıpta yeri olduğuna inanan bir insanım. Ama tamamlayıcı tıpın en büyük sorunu, modern tıp gibi kanıtta dayalı değil. Şimdi diyoruz ki hacamat yaptıralım.
Hacamat, şuna iyi geliyor, şuna iyi gelmiyor. Nerede yazıyor ağabey hacamatın ona iyi geldiği? Kim bununla ilgili bir bilimsel çalışma yapmış? Vardı, yapılan çalışmalar var ama çok yetersiz. Sağlık Bakanlığımızın var mı? Hacamat da iyi geliyor.
Tabii var. Bitireyim müsaadenizle, oraya da devam edeyim. O yüzden tamamlayıcı tıpı, yani şimdi kanser oldun, zerdeçal yiyin, zencefil yiyin, zerdeçaldan kurkumun maddesi var, o kurkumun maddesini yiyince kanserden iyi olursun falan.
Kesinlikle etkisi vardır. Ama sen modern tıpı bırakıp, şimdi kanserle ilgili etkinliği kanıtlanmış onlarca, binlerce tedavi yöntemi varken, sen onu bırakıp ona dönersen, onun bedelini ağır ödersin. Çok acı örnekleri var, şimdi konu uzamasın diye anlatmıyorum.
Ama şu olabilir, tedavini alırsın, tamamlayıcı tedavi olarak da atıyorum. Yani zerdeçal ekstra tıp kullanabilirsin, anlatabiliyor muyum? Veya işte tamamlayıcı tıbbi bitki tedavileri uygulayabilirsin. O yüzden alternatif tıp ifadesine çöpten karşı çıkıyoruz.
Tamamlayıcı tıp ifadesini modern tıbbın tamamlayıcısı olarak kullanmayı doğru buluyorum. Sağlık Bakanlığı ne yapıyor? Sağlık Bakanlığı Getat, geleneksel ve tamamlayıcı tıp adı altında bir üniteler kuruyor şu anda. Tıbbi nebrivinin bir parçası olan hacamat, sülük, proloterapi gibi bir takım yöntemleri, bilimsel bir zemine uçurtmaya çalışıyor.
Ama yolun çok başındayız. Bursa'da da var. Bursa'da da İlker Çelikcan fizik tedavi hastanesinin arka tarafında bir Getat ünitesi kuruldu.
Orada da bu tamamlayıcı tıp uygulanıyor. Bu konuda araştırma yapan, bilimsel çalışma yapan üniversitelerde kürsüler ufak yeri yeri konuşmaya başladı. Ama çok yolun başındayız.
Arno Sakson tıpı bunu 300 senedir yapıyor. Bakın, tamamlayıcı tıp kürsüsünün dünyada en iyi olduğu yer Almanya. Almanya'da tamamlayıcı t
DİĞER FAALİYETLER
-
48.Simit&Çay Programı
07 Mayıs 2025, 11:01 -
46.Simit&Çay Programı
12 Nisan 2025, 10:09 -
45.Simit&Çay Programı
25 Mart 2025, 01:00 -
44.Simit&Çay Programı
17 Mart 2025, 14:20 -
7.Simit&Çay Programı
11 Mart 2025, 12:22 -
8.Simit&Çay Programı
11 Mart 2025, 12:22 -
9.Simit&Çay Programı
11 Mart 2025, 12:21 -
10.Simit&Çay Programı
11 Mart 2025, 12:21 -
11.Simit&Çay Programı
11 Mart 2025, 12:20 -
12.Simit&Çay Programı
11 Mart 2025, 12:19