34.Simit&Çay Programı 05 Mart 2025, 14:46

Evet. Değerli dostlar, değerli arkadaşlar, 35. Türk Çay Programı'nızı beraber yapmaya başladık.
Konuğumuz yine AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ama bizim şu Bursa'ya damgası vurulmuş. Bursa'nın tarihini lütfen açık alın. Sevgili Recep Atepe Başkanı, Recep Başkanı ben Refah Partisi'nden, Fazilet Partisi'nden tanıyorum, biliyorum.
Sözü ona vereceğim. Sözü verirken biz de, çünkü kulübünde başkanlar konuşabildiği kadar konuğumuz, konuşuyorlar. Sonra da soru cevap bölümüne geçiyoruz başkanım.
Program bu şekilde. Ben bir iki konu var, onları da anlatabilirim. Ondan sonra da devam edelim.
Arkadaşları yarın bizim gerçekten çok değerli olan, kıymetli yol arkadaşımız Recep Güven'in mevlütü var. Saat 13.00'de Enmas Bahçe'de. Katılımı sağlarsak yanında, o mevlütte ailesinin yanında bulunmakta mutlu olurum.
Böylece Rahman'ı Rahman'a kavuşmuş bir kardeşimizi anmış oluruz. Bu bir. İkincisi 21 Aralık'ta kongre kararı geçen gün yönetim kurulu olarak aldık.
Ve Melun Usta, her zaman yaptığımız salonda kongremiz gerçekleşecek. Onun için de Melun Usta yönetimine ve orada bulunan arkadaşlarına hakikaten teşekkür ediyorum. Martten de bize iyi bir indirim yaptılar.
İlk defa indirim talebimiz az bastı. Uygulamayı yaptılar. Başkanlara gitmedik başkanım.
Personel üzerinde dedik ki bizim bu kadar paramız var. Bu kadar paramız var, verirseniz salonu 3 saattir kullanalım, veremezseniz gideriz kendi binamızda kullanırız dedik. Sağolsun onları da kabul ettiler.
Saat 16'da kongremiz. Yani ne düğünlere ne de akşam aile gezmelerine ve cemiyetlere engel olmayacak bir saate koyduk. Yani düşünce kurulunun faktörü olmasın dedik.
İnsanoğlunun çok rahatsız edilebileceği bir saat arasına koyduk. 16'da da kongremizi gerçekleştireceğiz. Saat 13'de.
Evet. Akbaşak Camii. Evet.
Aynı Akbaşak Camii'sinde. Orada da bulunmaktan mutlu olmalıyız. Evet.
Reşit Arap Emirlikler temsilcimiz de geldi. Sıdkı abi. Bu ne? Önce sevgili başkanım hakkını vereceğim.
Buyur başkanım. Konu seçmiyorum. Sizin geçmişte evet.
Hem sizi herkes tanıyor ama. Tanıma anlamında. Hem de geçmişte yaptığınız hizmetlerin ruhsatına.
Bir sanat ve bir maçta. Buyurun. Evet.
Çok değerli dostlar. Değerli arkadaşlar. Saygılarımıza saygılar diliyorum.
Hepinizi saygıyla seyredeceğim. Hepinize hayırlı günler diliyorum. Böylece Ercan Yavuz Bey'e teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlarımızlar bizi bir araya getirdiği için. Bunu daha önceden bize yaklaşık yirmi beş mesele getirmiştik. Ama hemen ondan sonra son günlerde bizim de bir program çıktı.
Elazığ'da bir programımız vardı. Üç gün önce Elazığ'a gitmiştik. Gece iki gün önce oradan geldik.
Oradaki bölge belediyeleriyle ilgili bir toplantı gerçekleşmiştik. Gece geldik. Sabah da bu toplantıya yetiştik.
Ve inşallah hayırlı olur. Özellikle tabii ki bizler de... Bak buradaki hedef tüm dünyadaki gelişmeler. Dünya üzerine kapayolma.
Her ülkede ait her çocuk. Dünyanın gündemi. Dünyada yaşananlar.
Dünyadaki insanların vizyonunun geleceği projeyle tartışılıyor. Tabii bizler de bu işe biraz sosyal ve siyasal yöne böyle erken girdik. Çocuk yaşlarında bu işe girmişim.
Ve onun için de her yeri inceleme ve düşünme fırsatı da bizlere de oldu. İşte Elazığ'a gittik. Elazığ'ı gördük mesela.
Doğu'yu gördük. Ve oralarda gördük ki buralara göre daha değişik oralar. Orada devlet daha çok var.
Ve devlet yatırımları daha çok var. Ayrıca baştan başa yeni gelmişler. Her şey yapılmış.
Yollar her şeyi çok güzel yapılmış. Ve bakıyorum ki her şey devletten bekleniyor. Ve devlet şunu da yapmalı, bunu da yapmalı.
Bunu yaptı ama boğaz oldu. Biraz daha da yapmalı gibi şeyler var. Tabii ekonomik yöntemlerde kendi dezavantajları var.
Kendi ifade ettikleri şeyler de var. Malum. Ama oradaki mantığı da daha farklı tabii.
Ama gördük ki, bir de orada değişik yerler gördüm. Orada güzel televizyonlar var. Güçlü basın var.
Radyo var. Bursa'ya göre çok güçlü olmasan. Bursa'da o eksiklikler var.
Özellikle son yıllarda. Bunları da burada yaşadık. Biz burada farklı mantıklarda yaşıyoruz.
Oradan görünce biraz daha değişik. Biz burada yer yöneticiği yaparken devletin eksikliğini tamamlıyorduk. Okulların eksikliklerini tamamlıyorduk.
Yani okullara salon yapıyorduk. Askeriye ne lazım onu yapıyorduk. Planlarını yapıyorduk.
Emniyette aynı şekilde. Tarımla ilgili tüm köylerde faaliyet yapıyorduk. Kültür Bakanlığı yapması, yani tüm restorasyonları bizler yapıyorduk.
Şimdi tüm işlerde, tüm bakanlıkların hepsinin sayesinde sporla da aynı şekilde esnadınlar da esnediler. Ama oradan da biraz daha devlet dönüştü. Bunları görüyoruz, yaşıyoruz tabii.
Bu da ayrı bir fikirle vermiş oluyor. Yaşanıyor derken bunlar da ayrı bir deneyim gibi olmuş oluyor. Gezmek, görmek lazım ve araştırmak lazım.
Sizden meraklıyım ben de. Çocukluğumdan beri, böyle çocuk yaşlarından beri, diğer yaşlarımıza karşılanan farkı olarak hep böyle büyüklerini izlemek, ortamlara gitmek, konferanslara gitmek daha iyi oldu. Sonuçta zaten böyle işlerin işi fazla.
Mesela Türkiye Cumhuriyeti'ne geldiyse biz oradayız, evrende otururuz. Sene 68, 1968, yani 50 küsur yıl önce. 1978'de ben gençlik başkanı oldum Ankara'da.
Ben Sümbarlı Yurtbaşkanı, kendi siyasetlerimle, bilgisayarlarımla karşılığında. Genel Başkanımız Erdoğan'ı yurt gezilene gördüm. Sene 78-79 yaşına, 20-21-81'e kadar.
Daha sonra geldik, okulları bildirdik. Burada Refah Partisi, Fazilet Partisi, AK Parti'de biz. Teknik Başkan Yardımcısı, Tüm Başkanlar, İl Başkan Yardımcısı yaptık.
O aynı zamanda 10 sene Muharebe Sözü yaptık. Refah Partisi, Fazilet Partisi, AK Parti. Daha sonra da 3 dönem Belediye Başkanlığı yapmış olduk.
Evet, burada tabii çok şey gördük, yaşadık. Bir de müebbulları inceledik. Bu seçimlerde de her yerde, her zaman görüşüyoruz.
Görüyoruz, insanlar neye önem veriyor? Sizler hangi konuda geliyor? İnsanların ilgisini çeken ne? Konular ne? Tabii ki herkesin kendi hayatı var. Kendi çevresi var, kendi yaşam tarzı var, kültürü var, inancı var. Ve buna göre de bunları da şekilleniyor.
Ama gördüm ki burada herkesin en başta ilgilendiği konu kendi ekonomisi. Ve özellikle önemli olan ailenin ekonomisi, bölgenin, köyün, mahallenin, şehrin ekonomisi, ülkenin ekonomisi çok önemli. Bu olmayınca iki yaka bir araya gelmiyor.
Benim çevremde yaşadığım bu kadar yüzyılda 46 yıldır görevdeyiz. 50 küsur yıldır da bu işleri izliyoruz. Sıkıntı çeken arkadaşların çoğu, erken ve belki akşam çoğu ekonomik sıkıntılardan ekoldular.
Ve geçim derlerinden, bunlarla boğuşmaktan. Onun için öncelikle bize kendi sorumluluğumuzu söyle. Dünyayı izleyelim, dünyayı takip edelim.
İspanya'daki sosyal projeleri, spor projeleri de izleyelim. Diğer konuları da izleyelim. Onların bazı fantezileri var, onlara da bakalım.
Fransızlar tabii neler yaptıklarını, nasıl geçtiklerini, Avrupa'yı nasıl bu seviyeye getirdiklerini anlatıyorlar da, birazcık sömürgelerini incelemek lazım. Ne kadar, ben bazı ülkelerin Almanya'nın olan sömürgesi olmadığını zannediyorum. Şimdi ben o kitapları okuyorum.
Meğer hepsinin varmış. Bize medeniyet anlatıyorlar, bize insanlık anlatıyorlar. Sömürmedik yer uzak doğuşta.
Hala da sömürüyorlar. Şimdi onları ne yapıyor? Biraz Türkiye uyandırıyor. Türkiye diyor ki, hakkımızı arayın.
Diyorum ki, niye? Çünkü biz bunu yapmamışız. Biz yerel meclislik yaparken, şunu öğrendik arkadaşlarımıza bildiğim. Biz sadece Bursa'ya belge başvurma olduğumuz zaman, Bursa'nın sorunlarını çözeceğiz.
Bursa'nın çarşısı, pazarı, tarih eseri, spor eseri, eksikleri, ilerlemeleri. Fakat baktık ki, biz öyle bir şey değiliz. Bizde çok büyük bir sorumluluk var.
Çok büyük bir misyon var. Bizim ecdadımız Dünya'ya dolaşmış. Bizim ecdadımız Dünya'ya yön vermiş.
Şekil vermiş. Bizim sınırlarımız, 25-30 yıl öncesine kadar biçilmiş 7 meyve kar sarası. Ama gördük ki oralar da değil.
Bizim sınırımız Dünya'nın her yerine dolaşıyor. Nerede bir Türk varsa, nerede bir Müslüman varsa, nerede bir masum varsa. Hepsinin gözü kulağı Türkiye'de.
Bunu gördük. Çünkü Bursa'nın öncülüğünü bizim ecdadımız yapmış. Buralarda rahat yaşamamış.
Keyfine bakmamış. Bursa'yı Orhan Gazi'ye de diyor. Orhan Gazi, siz Türkçe anlıyor musunuz? Evet.
Bursa'yı Orhan Gazi'ye de diyor. Oğlu Murat Hüdavendikar, tam Posovalarda şehit düşüyor. Niçin? Açılmış Batı'ya, Avrupa'ya, Dünya'ya.
Çocuğuyla birlikte meydanlarda savaşıyor. Ne için? İnsanlığa bir şeyler götürmek için. 37 tane savaş yapıyor.
37 savaşın içinde bir yanında oğlu Yıldırım Beyazıt, bir yanında Yakup Kelebi, Kosova Meydanı'nda en son savaşıyor. Savaşı da kazanıyor. Ve orada 635 yıldır ezan okuyor.
Orada bizim hala sancağımız Türk camilerde dalgalanıyor. Şimdi oraya Murat Hüdavendikar niçin gitti? Onun davranışı neydi? Ne dertleri vardı? Ve bu devlet nasıl mücadele etti? Biz nasıl böyle sorumluluk aldık? Şimdi biliyorsunuz herkes bizden büyük beklendiği için de. Yurtdışına çıktığımızda nereye gitsek? Bakıyoruz, Bulgaristan'a gidiyoruz.
Bir format yönüne giriyoruz. Adamlar Türkçe bilmiyor. Ama gözü kulağı Türkiye'de.
Aynı bizim gibi. Hemen şu dağın arkasındaki 3-5 kilometrelik bir köyde nasıl yaşanıyorsa, yaşantı aynı. Kılık kıyafetten kültüre kadar.
Ama herkes Türkiye'ye ne oluyor, Türkiye'ye ne gidiyor, bunu merak ediyor. Aynı şekilde Makadonya, Kosova'ya gidiyorsun. Bir damat diyor.
O da Armağançı konuşuyor, Türkçe bilmiyor. Ama onun da gözü kulağı Türkiye'de. Borçluğa gidiyorsunuz.
O da borçluğa çıkıyor ama Türkiye'ye gelmemiş hiçbiri değil. Ama hepsinin gözü kulağı Türkiye'de. Batu'ya gittiğiniz zaman oradaki görücü de aynı şekilde.
Kılık'taki Türk de aynı şekilde. Filistin'deki Arap da aynı şekilde. Vakti her yerde Türkiye'den çok büyük beklenti var.
Demek ki bizim burada işimiz hesabımız sadece Bursa'da bilmiyor. Türkiye'de bilmiyor. Öncelikle bizden beklenti yok.
Onun için bizim üzerimizde çok büyük yük var. Çok büyük sorunlar var. Niye? Çünkü böyle bir evlat sorunlarıyız.
Böyle güzel bir memlekette yaşıyoruz. Cennet, Batu'da dünyanın en güzel yeri tam köprü. Dünyanın ortası.
İstanbul'un havaalanı yapılıyor, dünya karışıyor. Niye karışıyor? Çünkü gerçekten merkez. Her taraftan dolu.
Öyle bir yer seçilmiş ki tam köprü bir yer. Doğu Batı arasında. Her şey bol olur, her türlü nimeti bol olur bir yer.
Ama bunlardan kolay olmadı. Bu millet ne badireler anlattı. Sonunda yok edilmek de istendi.
Yok edilmek istenirken 100 yıldır önce ne oldu? Bu ülke işgal edildi. İşgal edilince bizim bin yıldır bu topraklarda hizmet ettiğimiz insanlar bizi arkadan vurmaya çalıştı. Bizim insanımıza tecavüz etmeye kalktı.
Bizim insanımıza arkadan vurdu, saldırdı. Daha sonra ki savaşta Ersin'e dönünce de kurtuluşa bir şekilde tokadı yediler. Ama onlar her yerde bunları anlatıyorlar.
Peki esas anlatması gereken ne? Bizden. Niye? En büyük sorunları biz uğramışız. En büyük katliamları biz uğramışız.
Ama biz millet olarak bunları anlatmak bizim gurubuza dokunmuyor. Biz hiçbir yerde bunu anlatmamışız. Bize yapılan zulümleri, bize yapılan soykırımları, katliamları, tecavüzleri.
Biz güzel şeyleri hep kitaplara yazmaya ve anlatmaya ülke olarak millet olarak mühendisiz. Ben Moro'yu Filipinler tarafında falan zannediyordum. Bir de baktım Yunanistan'da da Moro var.
Onu da söylüyorlar da onu anlamıyorum. Bunların sonu işte yıllarda ortaya çıkıyor. 1821 yılında o bölgede ne kadar Türk varsa bir gecede katletmişler.
Çevirmişler Sırh okulundan. Ondan sonra Balkan Savaşlarındaki katliamları gördük. Onları inceledik.
Her yerde her türlü katliam var. Nerede bir Türk, nerede bir Müslüman olursa köşelerde bir türlü katliam yapmışlar. Ve en son Srebrensa'da işte 50 yıl olmadı.
Bir günde 8 bin küsur oradaki Müslüman boşta. Onlar aslında Osmanlı vahdiyesi. Şimdi biz oraya gidiyoruz.
Sünnet yapıyoruz. 30 bin üzerine sünnet yaptık. Şimdi sünnet olan Türkler özellikle dini zayıf olduğu yerlerde Türk oldum diyorlar.
Sen Müslüman oldun diye Türk oldun. Niye? Artık Müslümanlık koyacak ama Türklerin adeti, Türklerin getirdiği şeyler. Bu dini de Türkler getirdi.
Onun için Türk oldum. Yani her şey Türklerle özdeşleştirilmiş. Biz her ne kadar bilsek bilmesek de anlasak anlamasak da şimdi her türlü faaliyet var.
Dünyanın her yerinde her türlü faaliyet var. İşte bir yandan dediğimiz gibi bütün bu kendini, bedenini, gözünü öngören her yeri sürülüyor. Hala da devam ediyor.
Ama bir yandan da işte bizim bu yaptığımız, yapacağımız faaliyetleri de bütün dünyada bunları bekliyor. İnşallah bu konuda dediğimiz gibi bizim de çok daha bilinçli olmamız, çok daha yoğun çalışmamız, özellikle dünyaya hizmet edilmemiz, başta kendimizin güçlü olması gerekiyor. Biz de buna baktık.
Oralarda zaten tüm bu dünya bölgelerle ilgili çalışmaları biz Bursa olarak gerçekten güzel de yönettik. Bursa'da misafirhaneler yaptık, hepsini yaptık. Ve oralardaki kültürlerinde tüm üç dünyayla ilgili bağlantıları kurduk.
Yani Batu'nda da bunu yaptık. Konte, 7 lokantayı tuttuk. Orada ikna ediyorduk.
Ama Balkanlar her yerinde her türlü faaliyet artık kendilerini korur hale gelmişti. Bu da niye? İşte Türkiye'nin büyüklüğü. Türkiye'nin ilk önce tabii ki büyük bir Türk düşmanlığı vardı oralarda.
50 yıl komünizm yaşamışlar. Bunların izlerini silmek lazım. Bu konuda ilk etapta bir programlar yapmaya, işte bazı şeyleri alıştırmaya başladık.
İşte sünnet yapma, aşure yapma, alma trenleri, iktidar gibi. Kırcal'i bölgeye başkan aradığında dedim ki, Kırcal'i Belediye Başkanı Hasan Aziz, o yıl sonra meclis belediye başkanı geldi işte. Birden tedirgin oldu.
Ya bunu müftülükle yapsanız falan. O zaman sen kapattın işte telefonu. Arkadan tekrar açtın ve yaptık.
Daha sonra da orada güzel bir program olunca bizim meclis belediye başkanımız da oradaydı. Papazıyla, müftüsüyle bir insanla aşure kazandık. Başına görünce belediye başkanı onların yanına geçti.
Devam etti ve şimdi ondan sonra devamlı bunu yapılıyor artık. Biz de buradan destek veriliyor. Alma trenlerini başlattık.
Murat Ağabey gönderdi. Şimdi artık orada kurumlar oluştu. Dernekler oluştu.
Devam ediyor. İktidarlar devam ediyor. Diğerleri devam ediyor.
Tarih eserler, tüm kalınması gereken eserler ayağa kalktı. Ama bunun için ne gerekiyor? Bunun için bu işe biraz kafayı olmak gerekiyor. Bunun için zaman ayırmak gerekiyor.
Yani bu konuda bu iş problem olarak önemli olursa zaten kendinden çözülüyor. Mesela şimdi biz şeye gittik. İlk dediler bize buyurun Balkanlara gelin.
Hani örnek veriyorum çünkü Türkiye'nin sorunu sadece bursa sorunu bursa da değil. Yani her yerde oluyor. Bunun için Üsküp'e gittik.
Dediler ki bunlar yapması lazım. Bu eserler ilk yılda yok edildi. Bunlar tekrar yapması lazım.
Dedik biz niye yapıyoruz? Valla dediler bunu Avrupa Birliği yapacak. Bunu Almanlar parası veriyor. Bunu ötelik şimdi diğer ülkeler de yapıyor.
Fakat bir tek özellikleri var. Bir tek şartları var. Türk İslam eserlerini oradan kaldırmak.
Hukuk Belediye'nin aynı camiler olmasın. Osmanlı 600'lü imar değilsin. Yeni modern yapın.
Bunun için her taraftan kaynak akıtacaklar. Ama biz diyoruz ki 600 yıl önce ecdadımızın yaptığı eserler, medreseler, camiler aynen orijinal olsun diyorlar. Ve bunun için yapıyoruz.
İyi tamam. Peki dedik. Bununla ilgili dediler burada bir protokol yapalım.
Niye protokol yapacağız? Siz zaten izinleri alacaksınız. Biz de zaten gerekli bir kaynağı da, hayırsever arkadaşlar, sponsorlar da sizlere göndereceğiz dedik. Durdular.
İyi ama dediler size. Ya Türkiye'den bugüne kadar gelen saygılar başvuranlara hepsi söz verdi. Ama bunların hiçbiri olmadı dediler.
O zaman yazın dediler. Yazın deyince aklımıza bir şey geldi. Hani ilginç diye öyle gelince.
Dedi ki ya o zaman Üsküp'ü kim fethetti? Dediler 1391'de Paşa Yiğit Bey. Yiğit'in bir eseri komutanı. Tamam.
O zaman onu kafirde bulun. Onu da biz yapmak istiyorum dedim. Tamam onu da yazdılar.
Bir kere gittik geldik Bayram Bey ile Üsküp'ten gelmeye buraya okul camında. Gittik geldik. Göstermiyorlar, bulamıyorlar.
Yani yer belli de. Çünkü kayıtlarda var. Dedik bak bir dahaki sefere göstermezseniz bir daha öbürlerini durduracağız dedik.
Biraz şakayla karşılık ettik yine. Tamam dediler. Neyse biz gittiğimizde tamam dediler göstereceğiz.
Gittik Üsküp çağrısına bat pazarlarından gidiyoruz. Sağda bir sokağa girdik. Şöyle basamakla çıkılan evler var.
Çıktık. Evin vatandaşları hadime 50 euro bahşiş verdik. Bahçeyi bir görelim diye.
Bahçeyi de gördük. Osmanlı bizim Türk komutanları mezar taşları. Oradaki mezar taşlar var ama.
Aslında orada değilmiş mezar taşları. Evin altındaymış. Neyse 7 tane ev.
Bunlar yıkılacak ve alttan bu Osmanlı'nın komutan çıkacak. Alttan ilk medrese çıkacak. Bu iş başladı.
İlçe Belediyesi oradaki yardımcı oluyor. İzin almıyor tabii. İcra da yardımcı oluyor.
Çünkü siz şimdi buradaki eserleri ortaya çıkartın. Bunları niye almak çıksın derseniz. O parlamentardan geçmez.
Sizin bunu her türlü halletmeniz gerekiyor. Biz de işte bu sivil toplum kuruluşları var. Sivil toplum kuruluşları çok önemli.
Sivil toplum kuruluşların gücüyle oradaki insanları organize ederek, onları araya öne çıkartarak, onları destekleyerek bu işleri yaptık. Onun için STK'lar da çok önemli. Ama bu yönde STK'ların biraz zayıf.
Bunların az önce kuvvetlenmesi yetti. Boşuna çıkmıyor bunlar. Neyse.
Vaktimiz tabii bu işlerde kaynak lazım. Yedi tane bina yapılacak. Orası açılacak.
Ve kültür merkezi yapılacak. Orijinal medreses görev. Şahabettin'i aradım.
Rahmetli olduğum. Dedim ki Şahabettin Bey, Üsküplü'de sizin ecdadınız, siz de o soydan geliyorsunuz. Üsküplü'de yani.
Dedim, Bacelik Bey'i ve Mersel'i ortaya çıkartmamız lazım. Size buna destek verin dedim. Baştan başka bir şey söyleyeyim mi? Oldu dedim.
Büyükanal 5'i gönderdim. Bayram Bey'i. Bir de bir arkadaş daha yanına kattı.
Dedi ki, Türkçe mağdur. Nasıl anlaşırsanız anlaşın. Geldiler, tamam dediler.
Biz buna yaptıracağız. Bu işi buna götürürüz. Tamam.
Başladık. İlk evin parasını göndermiş. Evler birer birer yıkıldı.
Alttan konsolide medreseler, mezarlar. Hepsi çok orijinal. Onlar tekrar yapıldı.
Ortaya çıktı. Kültür merkezi oldu. Üsküplü çarşısında.
Buranın açılışı yaptık. Bakanlarımız geldi. Vali, devlet adamları.
Oradakiler, bakanlar. Hepsi geldiler. Açılış yaptık.
Fakat Şanlıktan oraya gelemediler. 15 gün kadar sonra kendi uçağıyla gittiler. Oraya tekrar İstanbul'a gittiler.
Orada gördüm. Kültür merkezi güzel yapılmış. Ortaya çıkmış.
Bu kadar önemli bir iş yapmış. Otobü gitmedi. Koskoca kitabeler var.
4 tane. Türkçe, İngilizce, Almanca, Makedonca. Orada da okuyunca.
Bursa Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde. Şanlıktan orada ağırlıyor. Diyor ki.
Bu bölgede. Makedonya'da, Üsküplü civarında. Ne varsa hepsini ben yapacağım.
Demek ki. Para diye bir sorun yok. Bir telefonla.
İnsanlar çok büyük. Hizmetler yapabilir. Ondan sonra izin bulamadık.
Zaten kültür merkezi yaptığımız yerin. Ruhsatı da. Biz açılışta yaptığımız gibi.
Ayrıca bitirdik. Ayrı mesele. Ama dedik.
Bu bölgede. Diğer şeyleri de yapalım. Belgeleri bulamayınca.
Biz kendi başımıza gönderdik. Demek ki. Kafaya koyunca.
Bir şey yapmak isteyince. Yola çıkınca. Bunlar olmuyor.
Bunlar başarılı olamıyor. Ama çıkınca da başarılıyor. Bu kadar kişinin işe kafayı varsa.
Ortaya bir şeyler çıkar. Allah'ın verdiği en büyük zenginlik. Beyin.
Siz şimdi güzel şeyler düşünürseniz. Güzel projeler yaparsınız. Merhabalar.
Hoşgeldiniz. Geç otur. Hoşgeldiniz.
Şimdi. Adam çok güzel proje yapıyorsa. Güzel projeye herkes ortak oluyor.
Güzel projeye herkes destekle veriyor. Herkes krediyle veriyor. Destekle veriyor.
Akıllı olsun. Ortaya bir şeyler döküyor. Ortaya bir şeyler döküyor.
On milyonlarca dolara satıyor. Bundan daha büyük zenginlik var mı? Biz şimdi diyoruz ki. Kaynağımız yok.
Kaynağımız yok. Böyle bir şey yok aslında. Bundan daha büyük zenginlik yok.
Sen de güzel bir ortaya çıkarttığın bir şey varsa. Ortak olmayacak adam yok. Ortak olmayacak zengin yok.
Ama işte bunları düşünmek, yormak, kafa yormak lazım. Ama öncelikle güçlü olmak lazım. Güçlü olmak için ülkenin güçlü olması lazım.
Şehirimizin güçlü olması lazım. Aslında Türkiye'de elimizi kolumuzu bağlayan bir şey var. Şehirlerde yarışması lazım.
Yani ülkeler yarışacak da. Bursa'da İstanbullular veya Konya'yla veya Konya-Kayseri ile diğerleri bir bir yarışması lazım ki ortaya biraz daha performans yapsınlar. Bu da ne? Dünyanın her yerinde yönetimler, ülkeler, Amerika'sında da Almanya'sında da Japonya'sında da diğerlerinde yerli sistemi var.
Bölge sistemi var. Bizde biraz bunun sıkıntısı var. Biz asgari ücret veriyoruz.
Geçen gün Maliye Bakanımız ne diyor? Diyor ki benim sıkıntım var. Niye? Ya diyor banka on beş bin lira asgari ücret getirebilir ama İstanbul'da yirmi beş bin lira diyor. E şimdi aynı ülkede aynı rakamı nasıl veriyor? Bu dünyada böyle değil.
Aynı şey. İmar kanununda bile bırakın Maliye'yi. Antalya'nın imar şartlarıyla Karadeniz'inki farklı.
Bursa'nınki daha farklı. Van'ınki daha da farklı. E şimdi bunlar en azından yedi bölge olarak ayrı el alması lazım.
Bu da ayrı bir konu. Aslında Türkiye'nin ana konuları aslında bu. Sıkıntı dediğin zaman, böyle dediğin zaman şimdi Diyarbakır.
Diyarbakır'da bir sıkıntı olduğu zaman zaten el koyuyorsun. Bunların bari göstermemesi lazım. Hızlı büyümenin önünde ne engel varsa kaldırmak lazım.
Devlet zaten var. Devlet zaten aşağı ki. Bu konuda zaten sıkıntı yok ama şehirlerin de yarışabilir hale getirmek gerekiyor.
Bu da büyük bir sinerji olmuştur. Biz ne yapıyoruz? Şehirimizi geliştireceğiz diyoruz. Ne yapalım? Geliştirmek için ne yapalım? Önce ulaşım yapalım.
Yani şehirimiz İstanbul'un gölgesinde. Ne yaptık? Hemen biz İDO özel göçte İngilizlere satıldı. Biz dedik ki hemen fiyatlar katladı bir şey oldu de.
Bu Bursa'ya Kent vurdu. İstanbul'a hem çok zarar vurdu. Hemen biz de Buda'yı vurduk.
Ve hala çalışıyor. Arkasından uçakları vurduk. Haliç'ten en son yüzyılın havalarında çalışıyordu.
Şimdi ne yapıyoruz? Dünya çapındaki sanayiciler, CEO'lar, şirket liderleri Bursa'ya gelmek istemiyor. İstanbul'a böyle yolculuk yapmak istemiyor. Ama şimdi uçağımız var.
Hemen şuradan kalkıyor. Burada helikopterlerimiz var. Taksi olarak çalışıyor.
Yani burada gevşeklerimiz var deyince işler biraz daha değişiyor. Çünkü bunlar özel de getirebiliyor. Özel onun için de kalp gelebiliyor.
Büyük bir maliyet değil. Bunları sağlayacağız. Bir de ne yapacaksınız? Siz şehir olarak güçlenmeniz lazım.
Bir Türkiye güçlü olsun. Türkiye şehir olarak güçlü olması için tüm sektörlere destek vermeniz lazım. Bakanlıklardan biz bunu bekleyemeyiz.
Şimdi bunu El Azır'daki bekliyor da, aldık ama daha fazla almamız lazım diyordu. Bize ne diyor? Biz de daha çok biz veriyoruz. Biz ne yapıyoruz? İşte ticaretimiz gelişsin, esnafıyız.
Onun için dediğim gibi başkulaşın. Tüm çarşıları biz destek. Bütün çarşılar tepeden tırnağa.
En son Yorgancılar Çarşısı'na yardım çıktı. Vali Bey İçişleri Bakanı'na hep kenara gelmedi. Dedi ki ya burada yardım istediniz.
Çarşı ne zaman ölemesini yapacağız? Ne zaman projesini yapacağız? Ne zaman iade olacak? Bu bir seneye geçer dedi. Ben de sayın bakanımıza hemen biz bunu ölemesini yaptık. Bekliyorduk.
Bir tek burası kalmıştı. Bu yaptığında fırsat oldu. Çağırdım.
Müdahilde şimdi başlıyor dedik. Ama biz bunu halkı istediği için değil, o şehirde ihtiyaç olmayacak. Herkes engel oldu.
El esnaf ölçü almamıza engel oldu. Sıkıntı çıkarttı. İşte bayram böyle her türlü dert başımıza geldi.
Ama biz yolumuzdan dönmedik. Bu lazım dediğimi yaptım. Sonra da Mursa bununla paylaşılıyordu.
Şimdi bütün çarşılar da hepsi yapıldı. Turizm gelişsin her türlü alanda. Otel yok Mursa'da.
Otel yapılsın dedik. Travma yapan firma taşındı şeye, saraya. Dedi ki buraya otel yap, Mursa'da otel yap.
Cumhurbaşkanı Mursa'ya gelmedi. Şey Çelik Palas Tarikat'taydı. 400 otel yok diye.
Cumhurbaşkanı programı ithal etti. Mursa'da kalma yer yok diye gelmedi. Hemen dedik ki durmazlara sen buraya bir otel yap, saraya taşındın.
Oraya bir it oteli başlattık. Buranın emsiyatı kurtarmıyor 5 yıldır için. 0,50 emsiyat su.
0,50 emsiyat su verdik. Başladık. Hemen şartım otelin yerine verildi.
10 milyon dolara da içeriye sattık. O da oraya bir şartım başladı. Derken 0,50 emsiyat ile şu anda her taraf otel oldu.
Ama hepsi buldu. Hepsi de iş yapıyor. İstanbul, Mursa'da konaklama yok.
Mursa'ya gelen geldi. Ya onu bırak. Böyle bir gelişen bir şehirdi.
İnanın şehrin merkezi tuvalet biliyorsunuz. Ulu Camii bahçesinde bir tek kadın tuvaleti vardı. 12 tane erkek tuvaleti.
İlk geldiğimizde belediye başkanı hemen Ulu Camii'nin avucunu kastı. 24 göz bayanları tuvaleti. Çocuk eğitim odası, alt bağlama odası içinde 24.
Yerin altı olduğu gibi. Yani bunlar şehrin gelişimi ekstrem gideri mesajlarından söyleyeyim. Bunların hepsi normal vatandaşların destekleriyle de oluyor.
Oteli ben yapmıyorum. Onu da biz destek vererek yaptık. Erkekler katladık.
Bunlar ama el atılmamış. Bugüne kadar maalesef yapılamamış. En çok ziyaret eden de bayanlar mesela.
Çarşıda veya bir göz oldu 24. Yani bunlar eksikleri. İşte bu da ne demek? Çok önemli.
O şehrin yönettiği insanların o şehrin dertlerini bilmesi lazım. O şehrin işine gelmesi lazım. O şehrin fırsatlarını bilmesi lazım.
O şehrin geleceği taşıyacak adımlar atabilmesi lazım. E bizim evimizde çok büyük değerler var. Ne var? İşte Uludağ var.
Bakanlarım kim bilir yaşlılık ver. Bak biz buraya şu ekstrem gideriz. Bu oteller kırk beş tane tesis var.
Bunlar kışın iki buçuk ay çalışıyor. Üç ay önce çalışamıyor. Yazın da topalım.
Burada etkinlikler yapalım. Biz buraya spor sahalları yapalım. Şunu yapalım.
Bir türlü izin çıkartamadık. Bir türlü bugün şimdi alan yönetimi geldi. Olsaydı kolaydı.
Çünkü kültür, turizm, bakanlar her şeyi onaylıyor. Milli parkları, orman engelliyordu. Ve bunlarla uğraştı.
Turizm nasıl gelişti? Her alanda hükmü sahiplerin üzerlemesine tuttular hepsi. Bir yandan aynı şekilde sanayinin gelişmesi, ticaretin gelişmesi, turizmin gelişmesi tüm alanlarda faaliyetler yapıldı. İşte sanayi, o bizim mesela sanayi gölgemiz var.
Tekme saplar var. Ve orada daha bir tosap da vardı. Bunlar yapılacak.
Modern fabrikalar, çantaları da oraya taşınacak. Burada çevreye değişik zarar etkileri olan fabrikalar da ortadan kalkmış olacak. Ovadaki boyalar da kalkacak.
Tosap mesela yapıyor. E şimdi olay iyi takip edilmeyince, yani 2000 yılında bitmesi gereken o zaman daha yeni başladı. Aslında altı, hepsini biz bitirmiştik.
E bunlar bitecek ki şehir bunlardan kurtulacak. Oraya gelecek. Ama şimdi siz sanayiyi üretmezseniz, darınları üretmezseniz siz bu konuda yeterli kalkmadan yüksek ürünü üretmezseniz gelişemezsiniz.
Şimdi biz tarımla ilgili köylülerimiz üretim yapıyor. Şimdi şehrimiz iyi olacak. Bizim köylümüz de mutlu olacak.
DİĞER FAALİYETLER
-
48.Simit&Çay Programı
07 Mayıs 2025, 11:01 -
46.Simit&Çay Programı
12 Nisan 2025, 10:09 -
45.Simit&Çay Programı
25 Mart 2025, 01:00 -
44.Simit&Çay Programı
17 Mart 2025, 14:20 -
7.Simit&Çay Programı
11 Mart 2025, 12:22 -
8.Simit&Çay Programı
11 Mart 2025, 12:22 -
9.Simit&Çay Programı
11 Mart 2025, 12:21 -
10.Simit&Çay Programı
11 Mart 2025, 12:21 -
11.Simit&Çay Programı
11 Mart 2025, 12:20 -
12.Simit&Çay Programı
11 Mart 2025, 12:19